18 MART ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ GERÇEĞİ
“Birleşik Filo Çanakkale’de”
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, 1915’te “Birlik” adlı şiirinde şöyle seslenmiştir:
…”Cehennem olsa gelen göğsümüzle söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğerki harbe giden son nefer şehit olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsa,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa bu cephe sarsılmaz!”
Milli Şairimiz, birlik ve beraberlik sağlandığında her türlü zorluğun üstesinden gelinebileceğini anlatmıştır. Öyledir ki, köklü Türk tarihinin altın sayfalarından birisi yüz yedi yıl önce 18 Mart 1915’te Fransız ve İngiliz donanmasına karşı Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanımıyla yazılmıştır.
Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak, Batılı devletlerin biz Türk’leri önce Avrupa topraklarından, sonra Anadolu’dan atma çabalarının durdurulduğu 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanılmasında başta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere silah arkadaşlarını, kahraman şehit ve gazilerimizi en derin saygı ve gönül borcuyla anıyoruz efendim.
Hatırlanacağı üzere Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ile Ege Denizi’ne bağlayan 50 mil (80,4672 km.)uzunluğunda ve 1 mil (1,609344km.)’den daha dar doğal bir suyoludur.
Çanakkale Boğazı, 14. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya geçişindeki ilk bölgedir, Avrupa Kıtasındaki sahip olduğu ilk toprak parçasıdır. Öyledir ki, Osmanlı Devleti’nin Avrupa Kıtası’na attığı ilk adımın öncüsü ya da Rumeli Fatihi olarak da anılan Gazi Süleyman Paşa, 1354’te Gelibolu Yarımadası’nın en dar yerindeki Bolayır yakınındaki “Çimpe Kalesi”ni 1354’te Osmanlı Devleti topraklarına kattıktan iki yıl sonra Çanakkale Boğazı’nın her iki kıyısını da almıştır.
10 Ağustos 1913’te sonuçlanan Balkan Savaşı Faciası ile tüm Rumeli toprakları yani bugünkü topraklarımızın 1/5’inden daha fazla toprak, 167.000km2, 33 vilayet, 158 ilçe, 6,5 milyon nüfus, bir başka ifadeyle Meriç Nehri’ne kadar Avrupa’daki toprakların tamamı kaybedilmiş ve ordu da elden çıkmıştır. Böylelikle, Yahya Kemal Beyatlı’nın şehri ‘Üsküp’ü, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şehri ‘İpek’i, Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün şehri ‘Selanik’ de kaybedilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı başlarken, Balkan Savaşı’ndan yeni çıkmış Osmanlı İmparatorluğu Avrupalı güçlerin yıkılmasını istemediği fakat ittifak yapmayı da tercih etmediği bir konumdaydı. Osmanlı Hükümeti içinse tek seçenek bu güçleri birbirine karşı kullanmaktı. Fakat İngiliz – Osmanlı ilişkileri soğumaya başlamıştı. Harbin öncesinde donanmanın güçlendirilmesi maksadıyla büyük bir kampanya ile halktan toplanan paralar ile İngiltere’ye sipariş edilerek yaptırılan iki savaş gemisine İngiltere’nin savaş çıkınca el koyması, Türk kamuoyunda tepki uyandırdı.
İngiltere Bahriye Bakanı Wınston Churchill, son kurşuna kadar ödenmiş olan “Sultan Osman” ve “Reşadiye” isimli gemilere el konulmasını şöyle açıklamıştır: …”İki Türk dretnotuna kraliyet donanmasına katmak için el koydum. Bunu tamamen İngiliz donanmasının çıkarları için yaptım. Türk dretnotlarının İngiliz filosuna eklenmesi ulusal güvenlik için hayati görünüyordu. Bunun bütün Türkiye’de öfke ve hayal kırıklığı yarattığı, dengeleri değiştirip Türkiye’nin bize karşı savaşa girmesine sebep olduğu söyleniyor.”
Almanlar Rusya’ya savaş ilan ettiklerinin ertesi günü, 2 Ağustos 1914’te Osmanlı Hükümeti ile gizli bir anlaşma yaptı. Anlaşmadan kısa süre sonra Alman gemilerinin Türk sularına geçiş için izin istemesi, Osmanlı Hükümeti’ni tarafını ilan etmek için zorlamaktı. Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın cevabı Geoben ve Breslau’ya geçiş izninin verilmeyeceği şeklindeydi. Gerekçesi ise el konulan gemiler yerine bu iki geminin konacağıydı. Gemilere Yavuz ve Midilli isimleri verilmiş, mürettebatına Osmanlı üniforması giydirilmişti.
10 Ağustos 1914 günü İngiliz gemileri tarafsız Osmanlı İmparatorluğu kıyılarına yaklaşan iki Alman savaş gemisini kovalıyordu. Çanakkale Boğazı girişine demirleyen Geoben ve Breslau Osmanlı Hükümeti’nden geçiş için izin istedi. Verilecek cevap Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştaki konumunu belirleyecekti.
Fakat 29 Ekim 1914’te, bu gemilerin başı çektiği Osmanlı Donanması’nın Alman Amiral Souchan komutasında Rusya’nın Karadeniz sahillerini bombalamasıyla, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girdi. Birkaç gün içinde Rus Ordusu Kafkaslardan, İngiliz Ordusu Basra Körfezi’nden Osmanlı İmparatorluğu topraklarına girdi. Bu arada Çanakkale istihkâmları bombalandı. 85 askerin ölümüyle Çanakkale Boğazı’ndaki ilk kaybı Türkler vermişti.
Ocak 1915; İngiliz Hükümeti Batı cephesindeki çıkmazı kırmak istiyordu. İngiliz Savaş Konseyi alternatif stratejileri tartışırken doğuda Rusların Türklere karşı zor durumda olduğu haberi geldi. 2 Ocak’ta, Grand Duke Nicholas birlikleri üzerindeki baskıyı azaltmak için bir yerlerde Türklere karşı gösteri düzenlenmesini talep ediyordu. Aynı gün, İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener, Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill’le durumu tartıştı:
…”Kafkaslarda Ruslara ciddi destek sağlayacak bir şey yapabileceğimizi sanmıyorum… Elimizde herhangi bir yere çıkaracak asker yok… Doğuya yeni güç gönderilmesini durdurmak için gösteri yapabileceğimiz tek yer Çanakkale’dir.”
80 km uzunluğundaki Çanakkale Boğazı, Gelibolu Yarımadası’nı Asya’dan ayırıyor, Osmanlı başkentini Akdeniz’e bağlıyordu. Boğazlar Rusya’nın güneye ve müttefiklerine tek çıkış yoluydu. İhracatının yarısı ve neredeyse tüm buğdayı buradan geçiyordu. Bu stratejik konum nedeniyle, Ruslara yardım etme kararı alan İngilizler, gösteri noktası olarak Çanakkale’yi seçti.
Ocak ayı sonunda Lord Kitchener ve Churchill’in planı basit bir gösteriden, Osmanlı İmparatorluğu’nu savaş dışı bırakıp Rusya yolunu ve ihracatını açık tutmak üzere Çanakkale Boğazı’na yapılacak kapsamlı bir saldırıya dönüşmüştü. “Savunma düşerse” dedi Lord Kitchener, “İstanbul’da ihtilâl olur”. Batı Cephesi’nden alınacak asker olmadığı için saldırıyı donanma tek başına yönetecekti: Çanakkale geçilecek, İstanbul’a gidilecek, Osmanlı Hükümeti teslime zorlanacak ve bunlar karaya tek bir asker çıkarılmadan yapılacaktı.
28 Ocak’ta Başbakan Herbert Asguith, Lord Kitchener, Winston Churchill, Lloy George ve diğer dört üyeden oluşan İngiliz Savaş Konseyi öneriyi onayladı. Savaş Konseyi’nden hiç kimse Çanakkale hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değildi. Genelkurmay’a danışan olmadı, Boğazı geçmenin neredeyse imkânsız olduğu büyük kayıplara mal olacağı yönündeki eski istihbarat raporları kontrol edilmedi.
Geçen 5 ayda Osmanlı Ordusu Almanların da desteğiyle Çanakkale Boğazı’nın savunmasını oldukça güçlendirmişti. 11 tabyanın oluşturduğu 3 kuşak, 230 top (hareketli ve gizli bataryalar dâhil), 2 denizaltı ağı, 3 torpido tüpü ve 10 mayın hattıyla boğaz savunması oldukça güçlü hale gelmişti.
19 Şubat’ta saldırı başladı. Birleşik Filo ilk haftada Boğaz girişindeki istihkâmların çoğunu susturdu. Boğazın iki yakasına kısa süreli bir çıkarma yaparak kalanları tahrip etti. Başarıyla tamamlanan ilk aşamanın ardından, beklentiler ve dünyanın savaşın gidişatına olan ilgisi artmıştı.
Donanma saldırıyla meşgulken İngiliz Savaş Konseyi karasızdı. Filonun boğazı geçerken ihtiyaç duyabileceği kıyı güvenliğinin sağlanması için kuvvet sevkine başlandı. Guy Nightingale’in 29. Tümeni, Joe Murray’nin Kraliyet Deniz Tümeni ve bir Fransız Tümeni Akdeniz’e gönderildi. Lord Kitchener Mısır’da eğitim gören Yeni Zellanda ve Avustralya güçlerini de kullanmaya karar verdi.
Birleşik filonun Boğaz saldırısındaki başarısının devamı gelmedi. Üç hafta boyunca donanma savunmayı aşmayı başaramadı. Bataryalar susturulamamış, mayınlar temizlenememişti. Her şey çok yavaş gidiyordu. Churchill Amiral Carden’e sabırsızlığını belli eden telgraflar çekiyordu:
”Bahriye Bakanlığı’ndan Amiral Carden’e, …Hiçbir kayba yol açmayan ateş nedeniyle mayın temizlemeye ara verilmesini anlamıyorum. Boğazın temizlenmesi için iki-üç yüz kişilik bir kayıp kabul edilebilir bir bedeldir.”
Başarısızlık İngiltere için özelikle Asya’da ve Müslüman sömürgelerinin gözünde ciddi bir prestij kaybına sebep olabilirdi. Filo komutanı değiştirildi. Artan uluslararası baskı üzerine Winston Churchill yeni komutan Amiral John De Robeck’ten savunmayı aşmak üzere kesin bir saldırı yapmasını istedi. 18 Mart’ta İngiliz ve Fransızlara ait 16 savaş gemisiyle 3 hat halinde yapılması planlanan saldırı başladı.
Rumeli, Mecidiye Tabyası’nın komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi (ŞANLITOP) saldırı başlamadan önce son emrini verdi: -…”Kimse yaralı ve şehitler ile uğraşmayacak. Ben ölürsem üzerime basıp geçin. Yaralanırsam yine önem vermeyin. Ben de size öyle yapacağım. Şehit ve yaralıların yerine geçecekler tayin edilmiştir. Savaşta hiçbir ödüllenme beklemeyin. Bunu vaat etmem ve edemem.”
18 Mart sabahı saat 11.25’te korkunç bombardımanın başlamasıyla bir saatten az bir zamanda istihkâmlar arası iletişim çöktü. Birçok top kullanılamaz hale geldi. Şehre düşen bir bomba yangın başlattı. Bütün batarya komutanlarına gemiler menzile girinceye kadar ateş etmeme emri verilmişti. Yüzbaşı Mehmet Hilmi’nin Mecidiye Tabyası yoğun bombardıman altındaydı.
Rumeli, Mecidiye Tabyası’nın komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi (ŞANLITOP): -…”Beklemeye devam etmenin Mecidiye’de hasarlar yapacağını göz önünde tutarak, bütün mesuliyeti üzerime alıp ateşe başladım. Fakat atışa yalnız başladığım için hemen bütün gemiler ateşlerini üzerime döndürdüler. Batarya isabet eden atışların dumanı içinde boğuldu… Top çavuşları değil hedefi bazen denizi bile göremiyordu.”
Kıyıyı daha yakından dövmek üzere saat 12.06’da Fransız gemilerinden oluşan ikinci hat ilerlemeye başladı. Tabyaların menziline girmeleriyle ağır bir düello başladı.
Rumeli, Mecidiye Tabyası’nın komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi (ŞANLITOP): -…”Saat 13.00’e doğru savaş son şiddetini bulmuştu. Durum her on dakikada bir telgrafla İstanbul’a bildiriliyordu. Bazı mermi parçaları gözetleme yerimizin etrafına kadar gelmeye başlamış, hatta bunlardan biri Binbaşı Sedat’ın hemen önüne düşmüştü.”
Bu arada toplar da gemilere ciddi hasar vermişti. Gaulois’nın baş tarafı ağır hasarlıydı. Agamemnon 25 dakika içinde 12 kere vurulmuştu. Inflexible’ın kaptan köprüsü ve pruvası alevler içindeydi. Karada durum daha kötüydü.
Rumeli, Mecidiye Tabyası’nın komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi (ŞANLITOP): -…”Şehit ve yaralı sayısı artıyordu… Beline gelen büyük bir taş parçasından dolayı batarya subayı yarım saat kadar kumanda edememiştir. Kumandaya başladığında megafonu delerek ağzına giren bir mermi parçası dilinden bir kısım kopardığı ve iki dişini kırdığı halde o vaziyette akşama kadar kumanda etmiştir.”
Türk topçu ateşinin iyice güçsüzleşmesinin ardından 13.45’te De Robeck yedekteki İngiliz hattının hasarlı Fransız hattıyla yer değiştirmesini emretti. 14.00’te son Fransız gemisi ağır hasarlı Bouvet, geri çekilmek üzere manevra yaparken ani bir patlamayla sarsıldı ve iki dakikadan daha kısa bir süre içinde battı. 600 Fransız denizci ve kaptan gemileriyle birlikte sulara gömüldü. Sadece 66 kişi kurtarılabildi.
Rumeli, Mecidiye Tabyası’nın komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi (ŞANLITOP): -…”Saat 14.00’te Bouvet’nin battığı her taraftan görüldüğünden, herkesin maneviyatı üzerine büyük bir tesir bıraktı. Meydana gelen bu sükûnetten faydalanarak askerler hemen rayları temizlediler. Toplarının kamalarını yağladılar.”
Artık toplar atışlarını Irresistible ve Inflexible üzerine yoğunlaştırmıştı. 16.11’de Inflexible Bouvet’nin battığı yerde bir mayına çarptı ve 22 adamı öldü. Yardımla acilen Boğazdan çıkarıldı. Üç dakika sonra toplardan uzaklaşmaya çalışan Irresistible da aynı bölgede mayına çarptı. Acil bir mesajla Ocean personeli, kurtarılan Irresistible’ı yedekte çekme emri aldı. Fakat 18.05’de o da bir mayına çarptı. Kendi kendine sürüklenen iki gemi de top ateşiyle battı. Saat 19.00’te her şey bitmiş, savaş dokuz saat sürmüştü.
Sadece 12 gün önce, mayın gemisi Nusrat birleşik filonun daha önceki saldırılarda manevra yaptığı yer olarak belirlenen alana 26 mayın döşemişti. İngiliz istihbaratı bölgenin “güvenli” olduğunu rapor etmiş, bu tehlikeli mayın hattını fark etmemişti. Savaşa giren 18 savaş gemisinin üçü batmış, üçü görev dışı kalmıştı. İngiliz ve Fransızlar tek bir günde gemilerinin üçte birini yitirmişlerdi.
Rumeli, Mecidiye Tabyası’nın komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi (Şanlıtop): -…”Gözetleme yerinden inerek ağır yaralıları gezdim. Onlarla görüşmemiz bir baba-evlat gibi olduğundan pek hazindi. Yaraları çok ağır olduğu halde beni üzmemek için son gayretlerini sarf ederek acılarını gizlemek istiyorlardı.”
18 Mart gecesi Çanakkale istihkâmları hasarlı toplarını tamir ettiler. Artık cephanenin üçte ikisi yedeklenmiş, moralleri ve silahların çoğu sağlam halde birleşik filonun yeni saldırısını beklemeye başladılar…