Türk kültüründe, kansız kurban olarak sunulan nesneler arasında alkol içerikli içecekler yer almaktadır. Gökalp (1991: 80), Yakut Türklerinin Tanrı’ya kurban sunma amacıyla dokuz bardak kımız içmesinden bahseder. Yine Yakut Türklerinde Tanrı’ya kanlı kurban adama törenleri bahar başlangıcında gerçekleşmektedir ki bu zamanda kansız kurban olarak topluluk daire şeklinde oturarak kımız içeri Altay Türklerinde, özellikle ortaklaşa düzenlenen toplantıyla rakı içme ritüeli gerçekleştirilir. Rakının hazırlandığı ortamda ateş yakılır ve demirden bir kazan konulur. Toplantıya katılan erkekler ateşin sağ ve kadınlar sol tarafına geçerek daire şeklinde oturur. Rakı içmeye, ev sahibinin içkiyi tahta fincanla sol elinde tutması ve sağ eliyle ateşe bir miktar atmasıyla başlanır. Altay Türklerinde görülen rakı ya da daha eski içecek olarak kımız içme geleneğiyle ilgili benzer uygulamalardan bahsederek Özbek Türklerinde hanedan mensuplarının düzenledikleri boza içme ritüeli hakkında bilgi verir. Sözü edilen ritüelde, boza içmek için belirli bir hiyerarşik düzenin olduğu belirtilir.
“Madde karanlığı, akıl nûru ile; cehâlet karanlığı, ilim nûru ile; nefis karanlığı marifet nûru ile; gönül karanlığı da aşk nûru ile aydınlanır.” Hacı Bektaşi Veli
Baş köşede tör(bey), onun sağında ve solunda atalıklar, sağ atalığın yanında ışık ağası, kapıda ise yasavul denilen kişi durur. Törende bozanın dağıtımı tör (bey) olarak adlandırılan kişiden başlar. Potapov, Altay Türklerinin kımız ve rakı içme geleneğiyle Özbek Türklerinin boza içme geleneğinin benzer özellikleri hakkında bilgiler verir. Ortak olarak hazırlanan ve ortaklaşa tüketilen içkilerin, ilkel hayatın bir getirisi olduğunu ifade eder. Dolayısıyla, Türk dünyasında rakı, kımız, şarap ya da adına her ne denilirse denilsin alkol içerikli içeceklerin gerek saçılarak gerek belirli tören uygulamalarında içilerek sunulduğu, bu ritüellerde üretim ve tüketimin ortaklaşa gerçekleştiği belirtilebilir. Türk kültürü ve inancı doğrultusunda yukarıda verilen bilgiler ve uygulamalar Anadolu coğrafyasında Alevi inanç sistemi içinde yer almaktadır
Eski Türk inanç sisteminde de aynı adla ifade edilen dolu alma geleneğinin belirli bir düzen içerisinde icra edildiği söylenebilir. Dolu, dem gibi ifade şekli yanında söz gelimi Denizli Çalçakırlar’da yaşayan Bektaşi topluluğunda rakıya akyazılı şaraba ise kızıl deli adının verildiği görülmektedir. Söz konusu adlandırmalarda gizli bir dilin kullanılarak kutsallığın totemsel dönüşümü yer almaktadır. Öte yandan Alevi inanç sistemi bağlamında, dem alma ritüelinin kökeni Hz. Muhammed Peygamberin Miraç olayına dayandırılmaktadır.
Hz. Muhammed peygamber miraç dönüşü Kırklar cemine gelir. Selman bir tane üzümün suyunu çıkarır ve bunu bir kişi içer, ancak hepsi içmiş olur. Bu üzüm suyuna dolu adını verirler. Mest olurlar ve semaha dururlar.
Söz konusu anlatı, bir yandan cem, diğer yandan dolu geleneğinin kökeniyle ilgili görülmektedir. Yapılan alan araştırmalarından cem erkânına giren her yiyecek ve içeceğin kurban olarak algılandığı ve dolayısıyla dolu olarak adlandırılan alkollü içeceklerin de dualanarak kurban formuna geçtiği tespit edilmiştir. Dolu, bir çay bardağının içinde olur ve sağ el sol eli kapsayacak şekilde avuç içerisine alınarak sırlanır. Ceme gelen kişiler bu şekilde cemde bulunarak dedenin doluyu dualamasını bekler. Daha sonra dede bu içkiden bir yudum alarak doluyu nişanlar ve bu sayede dolu kurban formuna girer. Dolu içmenin belirli bir edep ve erkânı vardır. Cemde, denetimi sağlayıcı işlevini üstlenen dede doluyu dualadıktan sonra, cemdeki diğer kişilerle birlikte doludan içer.İçilen her dolunun ardından gülbeng okunur. Gözcü, dedenin kontrolünde cemde içilen dolunun içilme anını söyler. Dolayısıyla her biri birbiri içerisine geçmiş ritüel davranışlardan oluşan bir ortam sağlanır.
Alevi inanç sisteminde dolu yukarıda bahsedildiği üzere içilmek suretiyle olduğu gibi delile birkaç damla akıtılarak da kurban şeklinde yer almaktadır. Manisa Salihli’ye bağlı Kabazlı köyündeki Bektaşiler söz konusu delile dolu damlatma ritüelini, delili uyandırırken gerçekleştirmektedir.
Çerağ Yakma / Uyandırma Hizmeti.
Cem’de On İki Hizmet’ten biride Çerağ Yakma (Uyandırma)dır. Çerağ yakmanın amacı, mü’minlerin gönlünde Allah, Muhammed ve Ali Nuru’nun, Batın Çerağ’ının uyanması ve böylece Allah’ın vahdaniyet, sır ve hikmetlerini kavramaya, anlamaya hazırlanmaktır. Yani, Hakk’ın nurunu görebilmek, Allah’ a ulaşabilmektir.
Delil (Çerağ) Tanrı’nın nurunu simgeler. Canların muradı Hakk’ın nurunu görebilmektir. Yani Allah’ a ulaşabilmek, gerçeklere erebilmektir. Çerağ Uyarılması. Çerağcı (Delilci), sağ elinde “çerağ”, sol elinde hazırladığı kibritler ile Meydana gelir. Dara durur ve “Hayır himmet Pirim” diye Pir’den izin aldıktan sonra dualarını okur: buradaki nur, delil, çerah sembolizim dilinde aydınlanma, kundalini uyandırma olarak düşünebiliriz.
Vücûdum şehrin seyr edüb gezerim
Didar ile mahabbete aşk olsun
Hemen bir nesnede kaldı nazarım
Didar ile mahabbete aşk olsun
Hatayi.
Ankara Çubuk, Çankırı Şabanözü merkezli beş ocağın cemlerinde sâki ilk demi ocaklıkta yanan ateşin üstüne serper. Bu ateşe serpilen deme Gürgür Baba Dolusu denir. Sonra hazırladığı kadehlerden birini dedeye götürür. Dede dualayıp içer. Üçüncü kadehi alıp baba postuna sunar. Sâki, ateş, dede ve baba postuna dem sunduktan sonra postuna geçerek bir kadeh dem alır. Sözü edilen delile dolu sunma uygulamasının eski Türk inanç sisteminde Gök Tanrı’ya kurban ritüellerinde de benzer şekilde yer aldığı araştırıcılarca tespit edilmiştir .
Sadece Gök Tanrı’ya kurban ritüellerinde değil aynı zamanda Altay Türklerinin evlenme ritüellerinde de gelinin ocağa kımız dökmesi söz konusudur. Bu bağlamda, Alevi inanç sisteminde delile dolu sunmanın eski Türk inanç sisteminin bir uzantısı olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Alevilikte delilin sönmesi durumunda uygulanan pratikler kutsallığının ayrı bir göstergesidir. Alevi inancında, özellikle Tahtacı Alevilerinde delil herhangi bir sebepten dolayı söndüğü zaman, cemdeki tüm bireyler düşkün olur. Cem erkânı için hazırlanan dolu ya da kurban lokmalarının hepsi gömülür. Düşkünlüğün kaldırılması, delilin yeniden uyandırılmasıyla dolayısıyla kanlı kurban ve dolu aracılığıyla sağlanmaktadır.
Alevi-bektaşi şiirinde içki / dem / doluya yer verilir. Esriklikten, esrik olmaktan söz edilir, fakat bu içip sarhoş olmak anlamında değildir. Sevdiklerinin aşkıyla mest olmak anlamındadır.tanrısıyla birleşmek, peygamberiyle, çok sevip yücelttikleri ali ile tıpkı “kırklar meclisi”ndeki gibi öz benliklerini eritip, birleştirmek anlamındadır.
Geleneksel anlamda cemlerde dem, dolu gibi adlarla ifade edilen içkinin zamanla toplumsal ve hâkim bir görüşün etkisi altında kalarak din dışı uygulama olarak kabul edilmesine doğru gidildiği alan araştırmasından elde edilen verilerle sabitlenmiştir. Alevi inancına mensup kişilerin çocuklarını cem törenlerine içki olduğu için gelmediklerini ifade etmeleri bu durumu yeterince açıklamaktadır.Ama bu bence çok kadim bir yolun bilgisinden uzaklaşmaktır… Ancak her ne olursa olsun cemlerde sunulan dolu kurbanlarının Alevi inancı için vazgeçilmez bir yolu olduğunu söylemek mümkündür.
Burada önemli olan dolu, dem olarak adlandırılan içkinin mahiyeti değil onun sembolik bir anlam ifade etmesidir. dem-dolu merkezli yürütülen cem erkânlarından sözü edilen unsurun kalkması neticesinde ritüele koşut göstererek gelişen inanç pratiklerinin de ortadan kalktığını ifade edilmekte. Dolayısıyla, ritüel süreç ya da sürekliliğin temel yapısını teşkil eden dinamiğin sekteye uğraması yapıyı dönüştürmekte ya da yok etmektedir. Yapısal-işlevsel anlamda, dolunun yerine üzüm ya da meyve sularının alması yapıyı korusa da işlevsel içeriğin yerine getirilmemesi ritüelistik yapının geleneksel anlamda aktarımını durdurmaktadır. Bu bağlamda, demle yapılan cemlerin sosyo-kültürel ve kişiler arası işlevsel durumu, tüm yapıların değişimine neden olsa da evrende hiç bir sır/bilgi kaybolmaz…arayan bulur…Dem, kalp sırrına erenlerin aşka düşenlerin’dir.
“Sen sor ben içerim, hakkın kelamını eder giderim…”
Sevgilerimle
Zafer ALGÜL
Kaynaklar; Serkan Köse, Mehmet Ersal, Nilgün Cıblak,