Merhaba,
Hem ülkemiz hem de dünyamız adına zor zamanlardan geçiyoruz. Dileğim bir an önce tüm insanlığın şifa bulması. Ummadığımız anda yaşantımızın birden bire değişmesi hepimizi çok etkiledi. Alınan tedbirler ile çocuklarımızın uzaktan eğitim sürecine geçmesi, bir çoğumuzun evden çalışmak durumunda kalması, kimimizin işlerine gitmek mecburiyetinde olması, kimimizin işsiz kalması, kimimizin de bu dönemde çok daha yoğun çalışması hem maddi hem manevi dengelerimizi alt üst etti. “Kul plan yaparken, kader gülermiş” diye bir söz okumuştum bir yerlerde. Gerçekten hayatta her şey nasip.
Covid-19 bir çok insanımızı ve bir baharımızı alıp götürdü bizden. Hastanede olmamak için evlerimize kapandık direniyoruz. Bayramlarımızı bayram gibi yaşayamıyoruz. Sabırsızlıkla beklediğimiz yaz mevsimini nasıl geçireceğimizi bilmiyoruz. Haziran başında ülke ekonomisini daha fazla zora sokmamak için ben dahil bir çoğumuz çocuklarımızı evde bırakarak ofislerimize geri döneceğiz.
Sahi normalleşebiliyor muyuz?
İki aydır hayat eve sığar dedik ve kapandık yuvalarımıza. Kitapları çok satan, aylık New York Times yazarı, alanında uzman bir ergen psikolog olan iki çocuk annesi Dr. Lisa Damour verdiği bir röportajda yaşamış olduğumuz süreçte bizlere sakin ve proaktif olmamızı, çocuklarımıza sakince sağlıklarını korumada nasıl davranmaları gerektiğini anlatmamızı, çocuklarımızın düzene ihtiyaçları olduğu için gün boyunca içinde yer alabilecekleri yepyeni düzenler yaratarak belli bir rutine bağlı kalmamızı, çocuklarımız ile empati yaparak onların duygularını yaşamasına izin vermemizi ve destek olmamızı, çocuklarımızın covid-19 hakkında bizden, televizyondan ya da arkadaşlarından duymuş oldukları bilgileri onlarla birlikte ele almamızı, uzaktan eğitim süreci ile birlikte teknolojinin içine çok daha fazla gömüldükleri bu zamanda ortak aktiviteler yaratarak birbirimizle daha çok vakit geçirmeye çalışmamızı, anne ve babalar olarak yaşadığımız endişelerimizi kontrol altında tutabilmek için elimizden geleni yapmamızı ve korkularımızı çocuklarımız ile gereğinden fazla paylaşmamızı öneriyor. Ve ekliyor “Unutmayalım. Çocuklarımız yolcudurlar ve biz de arabayı sürüyoruz. O halde kendimiz endişeli olsak bile bu endişemiz onların yolcu olarak kendilerini güvende hissetmelerini engellememelidir.”
Biz bu süreci yaşamaya başladığımızda covid-19’a “yaramaz sevimli bir küçük mikrop” olarak bakmaya başladık. “Yaramazdı” oradan oraya hızlıca zıplıyor ellerimize bulaşıp bir anda vücudumuza girebiliyor ve biz ne yapabileceğini kestiremiyorduk, “sevimliydi” çünkü biz ondan korkmaz onu seversek bize zarar vermeyebilirdi, “bir küçük mikroptu” ve biz hijyenimize, beslenmemize, uyku düzenimize her zamankinden çok daha fazla dikkat edersek ondan kaçabilirdik. Bu bakış açısıyla ilerledik yolumuzda. Hafta içi sabahları erken kalktık, kahvaltıdan hemen sonra kızım Eba Tv deki derslerini dinlemeye başladı, sonrasında biraz babası ile biraz benim ile ders çalıştı, ödevlerini yaptı. Öğleden sonra babası öğretmen olduğu için online derslerini verdi, ben ise kendi işlerim ile ilgilendim, Sude oyun oynadı. Ancak evden çalışmak ev-iş dengesini sağlamak adına çok kolay olmadı tabi ki ilk zamanlarda.
AB ülkelerinde yapılan araştırma sonuçları da bu konuda yalnız olmadığımızı gösterdi bize. Avrupa Birliği’nde (AB) yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini amaçlayan Eurofound’un 27 AB ülkesinde yürüttüğü son araştırmaya göre pandemi ile birlikte istihdam gücünün üçte biri evden çalışmaya başladı. Evden çalışanlar arasında yapılan araştırmada 12 yaş altı çocuğu olan ailelerin yüzde 26’lık bir kesim oluşturduğu görüldü. 12-17 yaş aralığında çocuğu bulunan ailelerin oranı yüzde 10, daha büyük çocuğu olanların oranı ise yüzde 7 olarak tespit edildi. Çocuğu olmayan kesimin oranı ise yüzde 5 olarak belirlendi. Çalışma kapsamında 17 yaş altı çocuğu olan ailelerin verileri çocuğu olmayan ya da daha büyük çocuğu olanlarla kıyaslandı. Yapılan araştırma, evden çalışan ve küçük çocuğu olan ebeveynlerin beşte birinin işlerine konsantre olmakta zorlandığını ortaya koydu.
Ailelerin iş performansını olumsuz etkileyen faktörlerin başında salgın önlemleri nedeniyle okul ve kreşlerin tatil olması geliyordu. Ayrıca hastalığa karşı daha savunmasız durumdaki yaşlıların korunması için aile büyüklerinden destek alma imkanının kalmaması da bu sorunun çözümüne yönelik seçenekleri daraltıyordu. Çocuklarının fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan aileler, aynı zamanda uzaktan eğitim için de çocuklarına destek olmaya çalışıyordu. Eurofound, çalışma saatleri ve yükü konusunda yapılacak yeni düzenlemeler için bu grupların ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çekiyordu.
Evden çalışma iş verenlerin bir kısmı için “tatil” olarak algılandı ne yazık ki bizim ülkemizde. Çalışanları gözlerinin önünde olmayınca, onların çalışmadan para kazandıklarını düşündüler kimileri. Oysa bilseler birçok ebeveyn çok daha fazla efor sarf ederek özellikle psikolojik olarak “her şeye yetebilme” duygusu ile çok daha fazla çalıştı. Kısa çalışma ödenekleri, ücretsiz izinler koştu işverenin imdadına. Özel okulların bazıları aldıkları yüklü paranın hakkını verebilmek için nasılsa evdeler diyerek mesai saati dinlemeden 7/24 çalıştırdı öğretmenlerini devletin onlara verdiği eksik sigorta ödemeleri hakkından da yararlanarak. Velhasıl iş hayatı ve ekonomi covid-19’dan, bizden daha çok korkmuştu. Tabi ki açıklanan ekonomik destek paketleri gerçekten ihtiyacı olan küçük esnafları bir nebze olsun rahatlattı ancak fırsatçıların ekmeğine yağ sürülmesine de engel olamadı.
Kızım en çok arkadaşlarını özledi bu süreçte. Ve en çok sorduğu soru da “tatile gidebilecek miyiz?” oldu. Geçen yazımda https://www.sechaber.com.tr/dijital-beslenme-nedir/ dijital beslenmenin öneminden söz etmiştim sizlere. Tam da o yazının üzerine dijital dünyanın içine hapsolduk hep birlikte. Ne kadar etkili ve verimli kullanabildik bilmiyorum ama mevcut uygulamalar sayesinde arkadaşları ile buluşturabildik O’nu ekran üzerinde. Hatta bir ara arkadaşı ile boyama kitaplarını ve kalemlerini alıp karşılıklı resim bile yaptılar evden eve. Doğum günlerimizi de yine bu ekran karşısında kutlayıp buluştuk sevdiklerimiz ile. Ama bu yaz tatile gidebilecek miyiz? Gidebilsek bile gönül rahatlığı ile bir tatil yapabilecek miyiz inanın bilmiyorum ben de.
Bedenen iyiyiz belki hala yaşadıklarımız karşısında ama duygusal boyutta hep pozitifte kalabilmemiz gerçekten mümkün mü?
Evren bize “hepiniz eşitsiniz” diyor. Egoları, kompleksleri, güç savaşlarını, ben bilirimleri, maddeye olan bağlılığımızı, bencilliklerimizi bırakmamızı değişmemizi, güzelleşmemizi, adil, dürüst, sevgili, saygılı, barışçıl ve her şeye karşı duyarlı olmamızı söylüyor. Türk halkı olarak “her şeyin başı sağlık” diyen bir millettik biz zaten. Tüm dünya da bunu anlamış oldu. Doğa nefes aldı ve bizler de bu süreçte dayanışma ruhunu hatırladık, çekirdek aile bağlarımızı güçlendirmeye çalıştık, evde üretmeyi öğrendik, küçük şeylerin değerini öğrendik. Ne kıymetliymiş değil mi dokunmak, sevdiklerimize sımsıkı sarılmak? Covid-19 hayatı yeniden düşünmemiz için bize bir şans verdi aslında. Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi hayat, sunulmuş bir armağandı insana. Ve biz bu armağanın en sıradan anlarına bile o anlara değer vererek yaşamayı öğrendik.
Bu salgının ülkemize yayılmasını engelleyemedik, hala tam olarak kontrol altına alabildiğimize de inanmıyorum ama Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözünde ne kadar haklı olduğunu vaka sayılarındaki iyileşme oranımız ile tüm dünyaya gösterdik.
Uzunca bir süre maske ve eldiven peşinde koşsak da, 2 aylık aradan sonra çocuklarımızla dışarı çıkabildiğimizde onları parktaki salıncaktan uzak tutsak da, eve giren her şeyi dezenfekte edebilmek için olağanüstü bir çaba harcasak da, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı ve 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı mahallemizde hoparlörlerden çalan marşlarla, balkonlarımızda komşularımızla birlikte okuduğumuz İstiklal Marşı’mız ile büyük bir coşkuyla içimiz titreyerek kutladık. Ve öğrendik ki aslında hepimiz ne kadar aynı ve birmişiz. Bir arada dayanışma ile, paylaşma ile, özveri ile, saygı duyarak, kalpten ve gerçek bir sevgi ile sarıp sarmalayarak ne kadar da güzelmişiz.
Önümüz Ramazan Bayramı. Şimdiden mutlu bir bayram geçirmenizi diliyorum. Büyüklerimizden uzaktayız, buruğuz. Kalabalık bayram sofralarında buluşamayacak olsak da olumsuza odaklanmak yerine, yeni normalleşme ve yeni dünya düzenimizde şimdinin gücünü fark edelim, sosyal mesafemizi koruyalım ama duygusal mesafemizi kısaltalım. Hayat her zaman inişli çıkışlı zaten. Zor zamanlarda güçlü insanlar olabilmek için, içimizdeki sevginin, merhametin, dostluğun, samimiyetin gücüne inanalım. Her durumun gelip geçici olacağını bilip, her karanlık gecede gökyüzünü aydınlatan bir yıldız olduğu gibi biz de içimizdeki yıldızı bulalım ve ışığında hep aydınlanalım.
Mutlu anlarımızı çoğaltabilmek dileğiyle,
Sevgiyle.