Evrenin ve doğanın, sadece “olan” değil, aynı zamanda “düşünen” bir sistem olduğu fikri,
klasik bilim anlayışının ötesine geçen metafiziksel bir önermedir. Bu yazıda, doğanın insanı nasıl kullandığını ve bu sürecin temelinde Termodinamiğin 2. Yasası’nın nasıl rol oynadığını ele alacağız. Doğa, entropi yoluyla karmaşık yapılar kurar ve bu yapılar arasında en önemlisi insan bilincidir.
Frekanslar, Gezegenler ve Müziksel Yapılar Evrenin matematik temelli fizik kanunlarının da aslında bir müzik olduğu düşünülebilir. Gezegenlerin yörüngeleri, dönme hızları, mesafeleri ve harmonik ilişkileri Pisagorcu felsefeyle büyük benzerlik taşır. Pisagor’un “kürelerin müziği” (musica universalis) olarak adlandırdığı bu anlayışa göre, evrendeki her hareketin ve düzenin ardında bir müziksel yapı vardır. Gezegenlerin yörünge rotaları, dönme hızları ve hatta kütle dağılımları bile belirli frekanslarda titreşen birer nota gibi düşünülebilir. Bu da doğanın bizimle sadece görsel ya da fiziksel değil, aynı zamanda müziksel bir dille de konuştuğu anlamına gelir.
432 Hz frekansını referans alarak gezegenlerin yörünge frekanslarına göre notalara dönüşümü:
Gezegen Yaklaşık Orbital Frekans Katsayısı (Dünya = La = 432 Hz) Notasal (yaklaşık)
Merkür 4.15x Re# / Mi
Venüs 1.62x Fa / Fa# Mars 0.53x Si /
Do Jüpiter 0.08x Çok alt (duyulamaz)
Satürn 0.03x Alt Uranüs 0.01x Alt
Neptün 0.006x Alt Plüto 0.004x Alt
Bu tablodan da görülebileceği üzere, Merkür ve Venüs gibi iç gezegenlerin frekansları insan duyusunun kolayca algılayabileceği seviyede yüksek iken, dış gezegenlerin frekansları insan duyusunun çok altında kalır. Astrolojide de Merkür ve Venüs, insanın düşünme ve duygu durumu üzerine derin etki bırakan semboller olarak kabul edilir. Bu nedenle, bu iki gezegenin frekanslarının yüksek olması, insan bilinci ve ruh hali üzerinde doğrudan bir enerji etkisi yaratıyor olabilir.
Entropi Nedir? Termodinamiğin 2. Yasası Termodinamiğin 2. yasası şunu söyler:
“Kapalı sistemlerde entropi zamanla artar.” Entropi, düzensizliktir. Ama aynı zamanda potansiyel farkıdır.
Yüksek entropi: • Yeni enerji akımları • Yeni yapılanma ihtiyacı • Anlam arayışı Getirir.
Doğanın Entropiyle Konuşması: Ses ve Bilinç
Doğa, önce insanı kendi sesleriyle konuşmayı öğretti. Rüzgârın, suyun, kuşların ve diğer canlıların çıkardığı sesleri taklit ederek, insan dilin ilk tohumlarını attı. Ancak bu sadece bir başlangıçtı; zamanla bu seslerle düşünmeyi, anlamlar yaratmayı ve karmaşık kavramları ifade etmeyi öğrendi.
Bu süreçte ilginç bir durum ortaya çıkar: Doğa, aslında kendi düşüncelerini, kendi içsel seslerini insan aracılığıyla dışa vuruyor gibidir. Yani doğa, insanı kendi düşünen varlığıymış gibi kullanır; insanın zihninde yankılanan düşünceler aslında doğanın kendi bilinçli yansımasıdır.
Bu, doğanın entropiyi anlamlandırmak ve düzenlemek için geliştirdiği karmaşık bir yöntemdir. Böylece insan, doğanın seslerini taklit etmekle kalmaz, doğanın kendi düşüncelerini “düşünür” ve onları eyleme geçirir. İnsan bilinci, doğanın entropik karmaşasını dengelemek ve evrende yeni düzenler yaratmak için biçimlenmiş güçlü bir araçtır.
İnsan: Doğanın Düşünsel Arayüzü
Doğa, entropi aracılığıyla insanı şu biçimde kullanır:
Doğa İnsana verdiği İnsanın Tepkisi
Entropi Zorluk, belirsizlik Düşünce, sanat, bilim
Sesler Ritmik Yapılar Müzik, dil
Doğa İnsana verdiği İnsanın Tepkisi
Boşluk, sessizlik Potansiyel alan İçsel yolculuk
İnsan sadece düşünen değil, aynı zamanda düşünüldüğü gibi davranan bir varlıktır. Doğa, entropik yapısını düzenleyebilmek için insanı bilinçli bir enstrüman gibi kullanır.
Mabetler,Boşluk ve Negatif Müzik
İnsanın içsel yolculuğunda ulaşabileceği en derin noktalardan biri, kutsal mabetlerin kalbindeki boşluktur.
Örneğin, Süleyman Mabedinde kutsalların kutsalı olarak anılan bölüm, çeşitli aşamalardan geçildikten sonra ulaşılır ve burası tam anlamıyla boşluk, sessizliktir.
Bu boşluk, tüm frekansları içinde barındıran ama aynı zamanda hiçbirinin henüz somutlaşmadığı bir “Negatif Müzik’tir. Bu sessizlik, aslında tüm potansiyel seslerin kaynağıdır; yani bir başlangıç noktasıdır.
Benzer şekilde, yaratım öncesinde var olan yüksek potansiyel ve çekilme hali, bu sessizlikle özdeşleşir. Bu, tüm notaların yokluğu içinde onları barındıran bir alan gibidir.
Yani, görünmeyen ama her şeyi mümkün kılan bir boşluk. Mabedin katmanları bu içsel yolculuğu simgeler:
İnsan, Entropi ve Yaratıcılık
Yüksek entropi, yani içsel ya da çevresel düzensizlik, insanı harekete geçirir. Durağanlık değil, potansiyel barındıran bir gerilim yaratır. Bu da yaratıcılığın, bilimsel keşiflerin ve sanatsal üretimlerin temelidir.
Yüksek entropili insan:
Yani doğa, düzensizlik üretir, bu düzensizliği insana verir, insan bunu düşünceye ve düzene çevirir, sonuç yine doğanın dönüşümüdür.
Doğanın işleyişi, ilk bakışta kaotik ve tesadüfi gibi görünse de altında derin ve bilinçli bir denge arayışı yatar. Bu denge, Termodinamiğin 2. Yasası olarak bildiğimiz, entropinin zamanla artması ilkesinde kendini gösterir. Ancak bu artış, sadece yıkım ya da çözülme anlamına gelmez; aynı zamanda yeni düzenlerin, yapıların ve anlamların doğmasını da zorunlu kılar.
İnsan: Doğanın Düşünsel Yansıması
İnsan, bu süreçte doğanın düşünsel bir aynası gibi davranır. Kendisinde oluşan içsel düzensizlik, doğanın entropik dalgalarının bilinçli karşılığıdır. İnsan bu düzensizliği dönüştürme, biçimlendirme ve yapılandırma yetisiyle doğanın kendine ayna tutma aracıdır.
Düşünmek, sanat üretmek, bilim yapmak gibi tüm yaratıcı faaliyetler bu entropik boşluğun içinden doğar.
Sessizlikten Ritme, Kaostan Anlama
Müziğin sessizlikten doğması gibi, anlam da entropiden çıkar. Süleyman Mabedindeki iç içe geçmiş katmanlar nasıl en sonunda bir boşlukla son buluyorsa, insan da kendi içsel yolculuğunda derinleştikçe bu yaratıcı boşluğa, yani tüm potansiyelin kaynağına ulaşır. Bu boşluk, bir yokluk değil; henüz formlaşmamış tüm olasılıkların bir durumudur. Bu boşluk,bir tür “Negatif Müzik’tir.
Yani bütün notaları potansiyel olarak barındıran ama hiçbirini henüz söylemeyen sessizlik. Bu sessizlik, sadece bir son değil, aynı zamanda yeni bir başlangıcın da zeminidir.
Doğanın Kendi İhtiyaçları ve İnsan düşüncesi
Doğa, önce insana kendi sesleriyle konuşmayı öğretti. Sonra bu seslerle düşünmeyi. Ve sonunda, insanın bu düşüncelerini kendi amaçları için kullanmaya başladı. Yani insan, düşündüğünü sanırken aslında bir biçimde düşünen doğanın kendisi oluyor.
Bu durumda insanın bilinci, doğanın kendini ifade etme biçimlerinden biri haline dönüşüyor. Doğa, Termodinamiğin 2. Yasası ile entropiyi yükselterek insan bilincini tetikler. İnsan ise bu entropiyi anlamlı yapılar haline getirir; bilgi, sanat ve bilim, teknoloji üretir. Yani insan, doğanın kendi hakkında düşündüğü bir düşüncedir.
Buna en çarpıcı örneklerden biri Dünyanın daha çok üretime ve doğal olarak daha fazla iş gücüne ihtiyaç hissettiği yıllarda Müzik enstrümanlarında ve iletişim araçlarında perde standardı oluşturmak adına Mayıs 1939’da Fransa, Almanya, Hollanda, İtalya ve İngiltere’den gelen delegelerle, BBC’nin merkezi olan Londra’daki Broadcasting House’da, İsviçre ve Amerika Birleşik Devletleri’nden temsilcilerinde posta yoluyla katıldığı konferansa diğer Avrupa delegeleri de vekaletlerle katıldılar ve uzlaşılan sonuçla A440 perde standardında karar kıldılar. Bu standart daha sonra 1955 yılında Uluslararası Standardizasyon Örgütü tarafından Tavsiye olarak benimsendi ve günümüz dahil kullanılmaya devam edilmekte..
440 Hz frekansının, insan toplumlarında üretkenliği artırıp miskinliği azaltarak entropiyi yükseltmede etkin bir araç olduğu düşünülür. Öte yandan 432 Hz, uyum ve denge frekansı olarak daha düşük entropi sağlar ancak; dinamizm ve değişim ihtiyacını sınırlayabilir bu da doğal olarak o dönemler için ciddi ihtiyaç hissedilen yüksek iş gücü, bilimin limitlerini keşif ve yüksek yaratıcılık ihtiyacına daha az katkı riski verme tehlikesi anlamına gelmektedir. 440 Hz i en optimal frekans noktası olarak kabul ederek tüm enstrümanlar ile iletişim aygıtlarını aynı referans noktasında optimize ettiğini düşünen insan böylece daha yüksek bir entropiyi tercih ederek yüksek üretkenliği de doğanın ihtiyacı doğrultusunda(kendi seçimi sanarak) kabul etmiş olur, yüksek entropiyi yöneterek evrensel potansiyeli yine evrenin ihtiyacı doğrultusunda yaratıcı biçimde dönüştürür.
Bu sonsuz döngünün merkezinde, doğanın bilinçli sesi olarak varlığını sürdürürken sanki bunu kendi isteği ile yapıyormuş hissinde olduğundan doğa insanın ego motivasyonunu da yine kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya bu sonsuz döngü içinde devam eder.
Yeni Bir Anlayışa Doğru
Bu bakış açısıyla doğaya ve insana yeniden bakmak mümkündür:
Sonuçta İnsan, doğanın kendi hakkında düşündüğü bir düşüncedir. Ve bu düşünce, entropiyle titreşen evrenin içinde sonsuz bir uyum arayışıyla yankılanır.
Sağlıcakla,
Paideia/Hamit Angın