Yeryüzünün tam ortasında bir Akçam ağacı bulunuyor. Adı, Hayat Ağacı. Birçok farklı isimlerle de anıldı. Yaşam Ağacı, Şaman Ağacı, Evliya Ağaç, Ulukayın, Baykayın, Bayterek, Demir Kavak vb. isimlerle karşımıza çıkan Hayat Ağacı dinde, mitolojide ve felsefede yer alıyor. Hayat Ağacı sembolüne başta Asya toplumları olmak üzere birçok kültürde rastlamak da mümkündür ve ortaya çıkışının tarih öncesi dönemlere kadar uzandığı kabul edilmektedir. Hayat ağacını motif olarak halılarımızda, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.
Türklerin ata inancında Tanrı (Tengri) tektir. Lakin, Tanrı varlığını birçok bakımdan anımsatan sembolik kutsal varlıklar vardır. Bunlardan biri de Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip olan Hayat Ağacıdır. Türkler eskiden beri doğaya ve özellikle de ağaçlara büyük bir saygı göstermişlerdir. Bozkırın ortasında bulunan tek bir ağaç onlar için dokunulmazdı. Kimse ona zarar veremezdi. Ağaçlara zarar verilmez ancak ihtiyaç duyulduğu kadarı ile yararlanılırdı. Ağaç yazın gölgesiyle, kışın ateşiyle insanların hayatını kolaylaştırırdı. Ağacın ruhu bebekleri korusun diye yeni doğan bebeklere ağaçtan beşik yapılırdı. Ağacın dallarına çaput bağlamak ve dilekte bulunmak yaşam veren ağacın gücüne duyulan inancın ne denli güçlü olduğunu göstermektedir ki bu gelenek günümüzde birçok bölgede olduğu gibi Anadolu’da da devam etmektedir.
Türk inancında evren üç bölümden oluşur: “Üst Dünya” (Gök) – “Orta Dünya” (Yeryüzü) – “Alt Dünya” (Yer Altı). Hayat Ağacı olan Akçam’da işte bu üç dünyanın tam ortasında bulunur ve üç dünyayı birbirine bağlamaktadır. Üç dünya arasında Akçam ağacı geçişler için köprü görevi görmekteydi. Şamanların göğe akçam ağacı vasıtasıyla yükseldiği inancı taşınırdı.
Yer altında (Alt Dünya) sürüngenler yani karanlık ve kötülük; yeryüzünde (Orta Dünya) dört ve iki ayaklı hayvanlar, insanlar ve bitkiler; gökyüzü ve ötesinde (Üst Dünya) ise kanatlılar ve kutsal varlıklar bulunduğuna inanılıyordu. Bu nedenledir ki Türk mitolojisine ait hikayelerde üst dünyadakiler orta dünyaya kuş kılığında, alt dünyadakiler ise yılan kılığında gelirlerdi. Mitolojide zamanla farklı dünyalara ait varlıkların kombine edildiği, farklı dünyalara ait fiziksel özelliklerin bir bedende birleştiği de görülmektedir. Kanatlı at (Türk Mitolojisindeki “TULPAR”, Yunan Mitolojisindeki “PEGASUS” gibi), kanatlı insanlar, yılan insanlar ve balık insanlar (Denizkızı gibi) örnek verilebilir.
Kazakistan’ın başkenti Astana’da şu anda bir akçam sembolizmasıyla bir Hayat Ağacı (Bayterek) yükselmektedir. Bayterek’in tepesinde efsanevi Samruk (Hüma) kuşunun altın yumurtalı yuvası var. Bayterek, Kazak Halkının halen tarihsel yolculuğunda ulaşmış olduğu yeni dönemin sembolü olmaya devam etmektedir. Efsanevi Hüma kuşu her yıl Akçamın tepesindeki yuvaya altın bir yumurta (Güneş) bırakır. Ağacın kökleri arasında yaşayan ejderha (veya yılan olarak da geçer) yukarı tırmanarak bu altın yumurtayı yutar ve bu döngü sürekli tekrarlanır. Bu inanış yaz ile kışı, gece ile gündüzü ve iyilik ile kötülüğü sembolize eder. Gündüzü var eden Güneşi getirerek aydınlığı, iyiliği yeniden egemen kılan efsanevi Hüma kuşu cennet kuşu olarak da adlandırılır. Çok yükseklerde dinlenmeksizin sürekli uçan, asla yere değmeyen hatta kimi kaynaklara göre ayakları olmadığı da nakledilen efsanevi Hüma kuşunun mutluluk, bolluk ve şans getirdiğine de inanılırdı. Hüma kuşu devlet şekillenmesini de sembolize eder. Bu sebeple Devlet kuşu, Talih kuşu olarak da günümüze yansımıştır. Hüma’nın Feniks gibi birkaç yüzyılda küllerinden yeniden doğmak için kendini yakarak tükettiği de ifade edilir. Etimolojik olarak Hû (O, Vücudu Mutlak) ve Ma (Su, ana) ekinden meydana gelen Hüma kuşu Tengricilik inancındaki Tanrıça Umay, Umay ana ile benzerliği iletilir. Türk lehçelerinde Kumay veya Umay (Um/Om kökü: ummak, dilemek) kuşu olarak da bilinir.
Günahkâr dünya ile kutsal göğün ekseninde bulunan ve üç dünya arasında köprü görevi gören Hayat Ağacının gövdesinden yukarı giden insanlar en fazla Hüma kuşunun yuvasına kadar gidebilirlerdi ve insanların günahkâr olup olmadıklarına, yukarı yükselip yükselemeyeceklerine Hüma karar verirdi. Yalnızca evliyalar yukarı yükselip geri dönerek edindikleri bilgileri halkına ulaştırırlardı.
Türklerde Hayat Ağacı miti genel anlamda üç dünya ve onun temsilcileri arasında sürekli yaşanmakta olan mücadeleyi içerir. Bu mücadelede birbirinin karşıtı olan ve sürekli çatışan Alt Dünya ile Üst Dünyanın savaşında dünyanın kaderi Orta Dünyanın temsilcisi insanın hangi tarafı tutacağına bağlıdır. Mutluluğu yalnızca bu savaşın galibi hak edecektir.
Haliyle bolluğu ve bereketi yaratan, hayatı var eden Samruk’un altın yumurtası yani “Güneş” Türk mitinde en önemli yere sahiptir. Gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gün geceyi yenerek zaferi kazanır. Bu sebeple Türklerce ay yılı esasına dayalı olarak 22 Aralık gününü takiben ilk dolunayın çıktığı gün yeni yılın ilk günü olarak ilan edilir.
Atalarımız güneşin zaferini, yeniden doğuşunu, büyük şenliklerle akçam ağacı (Hayat ağacı) altında kutluyorlardı. Nardugan adıyla bilinen ve şenlikler düzenlenerek yapılan kutlamada Güneşi yeniden verdi diye Tanrı Ülgen’e ve Hüma kuşuna dualar ediyorlar, duaları tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyup, dallarına çaput bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlardı. Bayram için, evler temizleniyor, güzel giysiler giyiliyor, ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlardı. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlardı.
Yıl 2020, bugün bir araya gelip şenlikler yapamasak, kutlayamasak da güneşi içimizde hissetmeye, yeniden umutlanmaya ihtiyacımız var. Birbirimize sarılamasak da sevgimize sarılmaya ihtiyacımız var. Bugün 22 Aralık’la yeni umutlara tutunalım. Sağlıklı, mutlu güzel günlere, aydınlığa, bolluk ve berekete yüzümüzü çevirelim. Yeniden sağlıkla, mutlu günleri kucaklayalım. Gün zaferini yeniden kazandı, Hüma kuşu altın yumurtasını bıraktı. Güneş zaferiyle yeniden doğdu.
Sağlıklı mutlu yarınlar bizim olsun.
Haneniz bereketle dolsun.
Nardugan Bayramınız kutlu olsun…
NARDUGAN
(nar=güneş, tugan, dugan=doğan)
Şafak, doğan güneş.
Samruk’un (Hüma’nın) Altın Yumurtası
Güneşin yeniden doğuşu, yeni bir doğum!