10 Haziran 3051 günü benim için çok özeldi; android eşim ve xyz kuşağı android oğlumla birlikte yaş günümü kutlayacaktık. Sabah erkenden uyandım ve her zaman yaptığım gibi önce eşimin şarj cihazına baktım. Uranyum pilleri dolmak üzereydi. Açıkçası geceleri sağa sola dönmesini engellemek amacıyla eşimin ensesindeki şalteri indiriyor, yani kapatıyordum.
“Aa ne kadar ayıp, neden böyle yapıyorsun?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
On yıl önce yatakta dönerken kaburga kemiklerimi kırmıştı… Tabi eşim eski model, paslanmaz İsveç çeliğinden yapıldığı için eli, kolu çok ağır. Mali durumumu biraz düzeltebilirsem karbon fiber iskeletiyle değiştireceğim. O zaman böyle sorunlar yaşamam.
Oğlum xyz kuşağı olduğu için onun üretiminde son teknoloji karbon fiber kullanılmıştı. İyi ki de öyle yapmışlar. Yoksa her sokağa çıktığımızda elimi sıkarak “Bana on numara yağla kaplı mazotlu dondurma al,” dediğinde mahvolurdum. Haftada birkaç kez kırılan parmaklarımı alçıya aldırırdım her halde. Oğluma da uyurgezer yazılımı yüklendiği için geceleri onun da şalterini indiriyordum.
Mutlu bir aile babasıydım anlayacağınız. İşimi de seviyordum. İşimi mi? RİDB’de (Rüşvet İşleri Daire Başkanlığı) memur olarak çalışıyorum. Konsey Başkanımız bu kuruma yapılan atamalarla özel olarak ilgileniyor… Yedi sülaleden gelen özel bir rüşvet kan hattına sahip değilseniz bu kuruma giremezsiniz. Neyse ki benim bin elli yıl kuşak öncesi olan dedelerim bu konuda uzmanlaşıp rüşvet olayını iki binli yıllarda kurumsallaştırmışlar. Anlayacağınız o hafta sonuna kadar örnek bir aile babası olarak yaşantımı sürdürüyordum. 186 yaşında genç bir aile babası olmak gurur vericiydi. (Ortalama insan ömrü 900 yıl yaşadığımız dünya devletinde.)
Neyse o güne döneyim. Tam eşimin şalterini açacaktım ki içimden gelen bir ses “Sakııınaçmaaa!!” diye bağırdı. Bu sesi ilk kez duyuyordum içimdeki şeytanın sesine hiç benzemiyordu. “Şeytan sesini değiştirip dalga geçiyor benimle,” diye düşündüm.
-Ne salak şeysin sen öyle. Hala anlamadın mı?
Şeytan işin b…. çıkarmıştı. “Sabah sabah git başımdan,” diye söylendim. Ses ısrarlıydı iyi dinle beni geri zekalı,” dedi
-Şeytan senden çok şikayetçiydi. Her hafta cinci hocalara, ve şeytan çıkaran papazlara gidip kendisine rahat vermediğini anlattı. Senin son derece saygısız bir herif olduğunu anlatıp bedenini terk etti. Yerine ben atandım.
-Sen kimsin kardeşim?
-Timsah başlı reptilian.
İnanmıyordum şeytanın yerini reptilian almıştı. Neyse ki sağ tarafımdaki koruyucu meleğim vardı.
-Sayın iyilik meleğim içimdeki raptiliandan korur musun beni?
-Niye ki?
Yanıt saçmaydı, ses de çok farklıydı. Ses telleri bozulmuştu belki de. “Geçmiş olsun sesiniz çatallaşmış çıkıyor,” dedim.
-Doğrudur, çünkü İyilik meleğin değilim ben.
-İyilik meleğim nerede?
-“Şeytanın olmadığı yerde benim ne işim olur ki,” deyip gitti.
-Peki sen kimsin?
-Anunnaki.
Aklımı oynatacaktım. İçimdeki tüm düzen altüst olmuştu. Korkuyla sordum:
-Sümerleri çağırıp, yüz binlerce tablet yaptırmayacaksınız değil mi? Biliyorsunuz o kadar kil tableti taşımaz bünyem.
Reptilian çok kızmıştı bana, “Ne iğrenç bir espri anlayışın var, sana acayip sinir oldum,” diye söylendi. Anunnaki de “Haklısın,” diye onaylamıştı onu. Şoka girmiştim, eskiden içimdeki melek, şeytanla hiç konuşmazdı. Beynim son hızla çalışıyordu, birkaç dakika sonra çözümü buldum. Dijital papaza gidecektim. Onların reptilian çıkardıklarını okumuştum sanal magazin gazetesinde. Nasıl olsa reptilian çıkınca Anunnaki de işsiz kalıp terk ederdi içimi. Ee içim bomboş kalırdı o zaman? Yok yok kalmazdı; eski şeytanım ve iyilik meleğime çağrıda bulunurdum, beni kırmazlardı herhalde. Yaş günümün bir önemi kalmamıştı artık, son hızla evden dışarı çıktım.
Mis gibi bir hava dışarıda, azot ve kükürt seviyesi tavan yapmıştı. Konsey başkanımız bizleri çok sevdiği için oksijen denilen zararlı gazı yok etmek için gece gündüz karbon gazlarını pompalayan bir sistem yaptırmıştı mühendislerine. Doğal olarak Avrupa bizi kıskanıyordu. Etiler City’deki papazın evini bulmam zor olmamıştı. Kapıya bir kez dokunmam yetti: “Bir hıyar daha geldi,” diye ses çıktı kapıdan. Ne terbiyesiz bir kapı ziliydi. Neyse şimdi kapı zilini yargılayacak halde değildim.
-Buyur ya münferit vaka
Karşımda iki metre boyunda baştan sona siyah pelerinle kaplanmış papaz duruyordu. “Umarım pelerini iki yana açmaz,” diye geçirdim içimden. İlk yorum reptiliandan geldi:
-Açar, açar. Sapık bu herif
Sağ tarafımdaki anunnaki hemen müdahale etti:
-Açmaz açmaz, iyi bir adama benziyor.
Kızmıştım, “Susun be,” diye bağırdım. Bu kez de dijital papaz alınmıştı:
-Bana mı dedin münferit vaka?
-Rica ederim içimdeki davetsiz misafirlere dedim
-Güzel. Önce 300 Ay Doları rica edeyim
-Ay Lirası versem
-Olmaz, değer kaybediyor, zarar ederim.
“Lanet olası rantçı papaz,” diye geçirdim içimden. Hay geçirmez olaydım, adam içimden geçenleri de okuyabiliyormuş. “ İçinden hakaret ettiğini duydum, fiyat 400 Ay Dolarına çıktı,” dedi.
-Özür dilerim, istemeden oldu.
-Sıkıntı yok, istediğin hakareti edebilirsin. Her hakaret için 100 Ay Doları zam yaparım o kadar.
Reptilian beni gaza getirmek için elinden geleni yapıyordu:
-Hadi daha çok küfür et, tüm bildiklerini sırala. Parayı düşünme dijital bankadan kredi çekersin hadiii!
Neyse ki Anunnaki hemen gereken müdahaleyi yaptı:
-Bankalar sömürücü sistemin yozlaşmış parçalarıdır.
Çok uzamıştı iş dijital papaza “Hemen başlayalım,” dedim.
-Tamam uzan şu yatağa
“Neydi şimdi bu,” diye düşünürken yine reptilianın sesi duyuldu:
-Papazın niyeti bozuk oğlum
-Sus be!
Papaz reptilianla konuştuğumu anlamıştı, “Sen bakma o mendebura,” dedikten sonra ekledi:
-Konuşmaları görüntülü olarak ekrana yansıtacağım
Teknolojik papazlar da bir başka oluyordu. Uzandım. Ekranda sol omuzumda keyif yapan reptilian belirmişti. İlk işi yılışıkça el sallamak oldu terbiyesizin. Dijital papaz dijital dualar ederken reptilian ikiye katlandı. Timsah yüzünde acı çektiğini belirten bir ifade vardı.
-Eyyyreptilian bu bedeni terk et
-Niye babanın uşağı mı var?
Az önce acı çeken reptilian sırıtmaya başlamıştı. papaz da şaşkındı bu durumdan
-Az önce acı çekiyordun.
-Hayır seninle kafa yapıyordum papaz efendi.
-Dualarım seni etkilemedi m?
-Etkilemedi tabii ki. Ben yeni versiyon reptilianım. Bak canımı sıkma senin içine kaçarım sonra.
Papaz kızgınlıkla “Çabuk kalk yataktan” dedi.
-Niye?
-Benim yeni versiyon reptilianlara gücüm yetmez. İçime kaçarsa yanarım.
Çaresizce doğruldum. Neyse en azından 400 Ay Dolarım cebimde kalmıştı. Ne yazık ki yanılıyor muşum:
-Parayı rica edeyim.
-Ne parası, hiçbir şey yapmadın ki.
-Servis ücreti geçerlidir. Kapıdan içeri girdiğin an parayı ödersin.
-Ödemiyorum
-İstersen ödeme, sana domuz reptilian büyüsü yaparım. İki reptilianla yaşamına devam edersin.
Çaresiz kalmıştım, parayı ödedikten sonra dışarıya çıktım. Şimdilik böyle yaşamaya devam etmekten başka çarem yoktu. Eve doğru yürürken içimdeki reptilian, “Önce Mars kumarhanesine uğra, son kuruşuna kadar kaybet. Sonra Uranüs pavyonunda şampanyalar patlat. Nasıl olsa hesabı ödeyecek paran olmadığı için hastanelik olana kadar dayak ye. Garanti veririm çok zevkli olacak,” diye söyleniyordu…
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.