Annesinin yanında sessizce oturan beş yaşındaki kız, tüm dikkatiyle masa başındaki sekretere bakıyordu. Önündeki ekrana bir şeyler yazan orta yaşlı kadın aniden başını kaldırdı ve küçük kızla göz göze geldi. Hafifçe gülümsedi, sonra tekrar klavyenin tuşlarına basmaya başladı; alışıktı bu tür ısrarlı bakışlara. Uyarı geldiğinde gülümseyerek genç kadına baktı:
“Yasemin Hanım, sıra sizde.”
Kızının elinden tutup ayağa kalkan genç anne, iki gün önce sabaha karşı bahçede denize bakarken bulduğu kızıyla yaşadıkları diyaloğu unutamıyordu:
“Sen benim annem değilsin!”
“Peki neyinim?”
“Taşıyıcımsın, sana gönderildim.”…
Çok korkmuştu Yasemin, küçük kızının ruhsal bir problemi olabilirdi. Aslında bir pedagoga götürmesi gerektiğini bilse de bu sorunun pedagogdan çok psikolojiyi ilgilendirdiğine karar vermişti.
Genç psikolog güler yüzle karşılamıştı onları:
“Hoş geldiniz. Küçük misafirimiz de pek güzelmiş, adını öğrenebilir miyim?”
“Gizem,” yanıt verdi Yasemin. Psikolog, küçük kıza bakıyordu:
“Aslında ben kızımıza sormuştum bu soruyu.”
Yasemin, başını hafifçe çevirerek kızına baktı; tepki vermiyordu… Dikkatini doktorun yüzünde toplamış, sanki beynini okumak ister gibiydi. Psikoloğun sesi tekrar duyuldu:
“İzninizle kızınızla yalnız olarak konuşmak istiyorum.”
Kapı kapandıktan sonra kısa bir sessizlik oldu. Küçük kızın yeşil gözleri bir an bile doktorun yüzünden ayrılmamıştı.
“Bana ne soracaksın?”
“Bilmem işte öylesine konuşacağız seninle”
“Yalan söylüyorsun.”
“Neden yalan söylediğimi düşünüyorsun?”
“Çünkü düşüncelerin başka.”
Yüz ifadesi değişmişti psikoloğun, karşısında farklı bir çocuk vardı. Çekmecesinden çıkarttığı kırmızı renkli dosyayı küçük kıza uzattı:
“Haklısın, özür dilerim. Sana verdiğim dosyadaki resimleri ve çizgileri birleştirmeni veya tamamlamanı isteyeceğim, ayrıca soracaklarıma hızlı yanıt vermeni istiyorum. Bir çeşit yarışma gibi düşün.
“Olur, yarışmak güzeldir.”
Ortalama süresi yirmi dakika olan test dört dakika sonra bitmişti. Sonuçlar inanılmaz görünüyordu; çocuğun IQ’su yüz kırkın üzerindeydi… Yüzünde garip bir ifade belirmişti psikoloğun, tekrar soru sormaya başlayabilirdi artık:
“Dün sabah, o denizde ne gördüğünü anlatabilir misin bana?”
“Anlatmam.”
“Neden,bana güvenmediğin için mi anlatmıyorsun Gizem?”
“Senden çok sıkıldım.”
Psikoloğun yüzünde dingin bir ifade vardı, gülümseyerek devam etti:
“Anlıyorum, ama anneni de üzmememiz gerekiyor. Bana yanıt verirsen senin ne kadar akıllı bir kız olduğunu ona anlatabilirim.”
Küçük kızın bakışlarında öfke kıvılcımları vardı, sesini yükseltti:
“O benim annem değil!”
“Tamam, haklı olabilirsin. Gerçek anneni anlat o zaman…”
“Benim annem…”…
Bekleme salonda oturan Yasemin’e aradan geçen elli beş dakika, bir gün kadar uzun gelmişti. İçeri girmek için dayanılmaz istek duyuyordu; ya küçük kızı akıl hastasıysa? Beş dakika sonra odanın kapısı yavaşça açıldı ve Gizem’in silueti göründü.
“Yasemin Hanım içeriye gelebilir misiniz?”
Hızlı adımlarla odaya doğru yürürken dua ediyordu, Sonra psikologla göz göze geldi.
“Oturun lütfen, size güzel haberlerim var. Kızınızın herhangi bir problemi yok.”
“Ama dün yaşadıklarımız…”
Adam gülümseyerek sağ elini kalırdı, sözlerini tamamlamasına izin vermemişti:
“Kaygılarınızı anlıyorum, genelde bu yaşlarda çocuklarda olan şeylerdir. Örneğin: hayali arkadaşlar veya bir oyuncak bebeğe kardeşiymiş gibi davranması.”
“Peki, bu sorunun üstesinden nasıl geleceğim?”
“Ortada bir sorun yok ki Yasemin Hanım. Böyle garip şeyler söylediğinde duymamış gibi davranın ve yanıt vermeyin. Zaman içinde unutup gidecektir.”
“Sadece bu kadar mı?”
“Kesinlikle. İçiniz rahat olsun.”
Yasemin, küçük kızının elinden tutmuş, Mecidiyeköy’ün insanı bunaltan kalabalığının içinde arabasını bıraktığı otoparka doğru yürürken, bir çift gözün kendilerini izlediğini fark etmemişti. Ürkütücü bir gülümseme yerleşmişti psikoloğun yüzüne, cep telefonunun düğmelerine hızla bastı; aradığı kişi karşısındaydı:
“Evet.”
“Bu kez buldum.”
“Diğerlerinden ne farkı var?”
“O kadar farklı ki görünce anlayacaksınız.”…
(SEÇİLMİŞLER isimli kitabımdan kısaltılmış alıntıdır)
NOT: 2011 yılında Türkiye İstatistik Kurumu’nun son kez yayınladığı verilere göre beş yıl içinde 28 bin çocuk kaybolduğu kayıtlara geçmiştir( O tarihten sonra istatistikler yayınlanmamıştır)… Kendiliğinden evlerine dönenler dahil, suç örgütleri, cinayet ve fidye amaçlı kaçırmaların toplam oranı yüzde 99.7 olduğu açıklanmıştır.… Geriye kalan yaklaşık yüzde 0.3’lük guruba girenlerin izlerine canlı veya cansız olarak rastlanmamıştır. Bu gruptakilerin ortak özellikleri genellikle sorunları olmayan yüksek zekaya sahip, sağlıklı ve sportif yetenekleri olan çocuklarıdır…