Monolit : Yunaca kökenli bir kelimedir. “Monolithos” kelimesinden türemiştir. “Mono (tek) “Lithos” (taş) anlamına gelir. Yani tek taş…
Son günlerde oldukça gündemde olan ABD / Utah ve Romanya’da bulunan ve sonra da gizemli bir şekilde ortadan kaybolan monolitler, birçok kişinin aklına Stanley Kubrick’in ünlü bilim kurgu yazarı Arthur C. Clarke’ın kitabından uyarladığı 2001: A Space Odyssey filmini getirdi. Zira Arthur Clarke’ın “Eğer 2001’i tamamen anladıysanız biz başarısız olduk demektir. Cevapladığımızdan daha fazla soru yaratmak istedik.” sözü de hafızalara kazınmıştı.
Clarke burada, insanlığın dikkatini bilmediği ancak zamanı gelince bileceği bir konuya çekmek istemişti. Bu konu elbette uzay ve dünya dışı yaşam formlar ile kurulması muhtemel irtibattı. Clarke’ın bir bilim kurgu yazarı olduğu düşünülünce, dikkatleri toplamak isteyeceği yer elbette uzay ve derinlikleri ile onlarla iletişim olacaktı.
Yukarıdaki görselde filmde geçen monoliti görüyorsunuz. Filmde hiç direkt olarak gösterilmeseler de yeryüzüne belirli zamanlarda yerleştirdikleri Monolithler; yani kusursuz şekilli, siyah, yekpare taşlar şeklinde karşımıza çıkıyor.
Filmin açılışı “İnsanlığın Şafağı” adlı bölüm. İzleyici maymun-insanlarla karşılaşıyor. Maymunlar bir sabah uyandıklarında karşılarında Monolith’i buluyorlar. İlk görüşte korksalar da sonra ona yaklaşıp dokunuyorlar. Fondaki müzik ise manidar: Richard Strauss’un “Also Sprach Zarathustra” adlı senfonisi; bildiğimiz adıyla “Böyle Buyurdu Zerdüşt” eşliğinde ilk aleti keşfediyor: Bir kemik parçası. Bu keşif insanın evrimsel sürecinde büyük bir sıçrama yaratıyor. Monolith’in üstünde tekrar bir tutulma anı görüyoruz. Astrolojide tutulmalar ani ve büyük değişikliklerin sembolüdür. Daha üst bir seviyeye olan yüksek enerjili geçitlerdir. İnsanlığın yazgısındaki işaretlenmiş noktalar gibi…
İlerleryen sahnelerde bir monolit de Ay yüzeyinde kaşfediliyor. Monolite ulaşan astronotların tepkisi tıpkı maymun-insanlarınki gibi. Şaşkınlık ve tereddüt ile yaklaşıp dokunuyorlar. Monolitin önünde fotoğraf çekilmeye yeltendiklerinde ise müthiş bir çınlama duyuyorlar. Bu çınlamanın, Monolitten çıkıp doğrudan Jüpiter’e giden radyo sinyalleri olduğu anlaşılınca Jüpiter’e keşif için bir ekip (Discovery 1) gönderiliyor. 5 insan ve 1 bilgisayar ile birlikte.
Monolit bir radyo sinyali ile Jüpiter gezegenine yönlendiriyor.
Şimdi gelelim günümüze;
Utah’ta geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan ve aniden yok olan, gelişi de gidişi de belli olmayan monolitin üzerine bir de birkaç gün önce Romanya’da ortaya çıkıp dün kaybolduğu öğrenilen monolitler üzerine düşününce aklımıza ilk gelen 1968 yapımı Space Odysse geliyor elbette.
UTAH ROMANYA
Filmdeki gibi, monolitler radyo sinyal alıcı – verici işlevi mi görüyor? Kubrick ve Clarke’ın dikkati çektiği gibi, biz de bu monolitler için dünya dışına mı bakmalıyız. Bir mesaj alınıyor ya da veriliyorsa, insanlığın bundan ne zaman haberi olacak?
Kimilerine göre de dünya dışı zeki formlar belki de, dünyadaki canlılara belli bir zamana göre bu taşı gönderir. Taş ile temas eden dünya canlılarının yaşamı değişir ve büyük bir gelişim göstermeye başlarlar. Kim bilir belki de 30 Kasım’daki Ay Tutulması da bunun için uygun bir zaman dilimidir. İşin bu boyutunu astrologlara bırakıyoruz.
Ne dersiniz? Arthur Clarke’ın “Eğer 2001’i tamamen anladıysanız biz başarısız olduk demektir. Cevapladığımızdan daha fazla soru yaratmak istedik.” sözü aklımıza gelen soruların cevabı için bir pusula görevi yapıyor sayılmaz mı?
Biz diyoruz ki; her bir soru, aynı zamanda ileri doğru atılan bir adımdır. Cevaplar ne kadar gizlenmeye çalışılsa da, soru sormaktan asla vazgeçmeyin…
Seç Haber Özel –