Sembolleri anlamak, ezberlemekten geçmez. Kelimelerin, ifâdenin yazıya dökülemediği çağda, o çağ insanının duygularını, dualarını, ruhsal dünyasını da anlamak gereklidir. Bu minvalde, Mu sembolleri ve Göbeklitepe sembolleri üzerine yıllardır sürdürdüğüm çalışmalar beni daima, görünenin ardındaki ruhâniyete yönlendirdi.
Mu ve Göbeklitepe ortak paydasında neler olduğu, olabileceği üzerinde daha önceki bâzı yazılarımda durmuştuk. Bugün, handiyse tamamen aynı görünümde olan ve bana göre yapım amaçları da aynı olan iki buluntuyu inceleyeceğiz.
Hazırladığım görselin sol tarafında, arkeolog William Niven‘ın Meksika’da gerçekleştirdiği kazılar sırasında gün yüzüne çıkardığı ve günümüzden 13.000-15.000 yıl öncesine tarihlendirdiği 2600’ü aşkın tabletlerden biri olan, 150 numaralı taş tableti ve onun benzer varyantlarını görebilirsiniz. Görselin sağ tarafta ise 12.000 yıl öncesine tarihlenen Göbekli Tepe’de keşfedilen totemi görebilirsiniz. Her ikisinde de, belirgin ve üst üste duran yüzler mevcut. Peki kim onlar ve neden bir sıralama şeklinde dizilmişler?
Önce Meksika’da bulunan tablet ile başlayalım. {Ki, hem William Niven hem de James Churchward, bu tabletlerin pek çoğunun Mu bilgisi taşıdığını söyler} Burada ikili prensibi anlatan bir sembolizm işlenmiş. Güneş ve Ay olarak karşımıza çıkan, enerjinin çift yönü, zıt kutuplar, dualite, kutupluluk olarak adlandırabileceğimiz ikili prensibin, bu tablette bir kadın ve bir erkeği temsil ettiği çok açıktır. Üstte Güneş olarak eril güç, altta ise Ay olarak dişil güç verilmiş. Meksika’da kutsal kabul edilen ve Churchward’ın Hindistan’da bir rishi aracılığıyla keşfettiği Nacal Tabletleri‘nde de, kutsal olarak adlandırılan Ay ve Güneş, kozmik tohumlamadan sorumludur. Güneş bu tablette üstte çizilmiş ve ışınları belirgindir. Ay ise altta ve ışınları görünmezdir. Bununla birlikte her ikisinin de sağında ve solunda, kozmik tohum olarak adlandırılan hücre çekirdeği sembolünü görmekteyiz. Aynı zamanda bu sembol, Mu hiyeratik alfabesine göre Tek Tanrı’nın simgesidir.
Diğer tarafta Göbeklitepe totemine geçersek, burada da çok bâriz biçimde kadın, erkek ve çocuk üçlemesini görebiliriz. En üstte yine bir erkek, kadın ortada ve onlardan doğan çocuk alttadır. İlginç olarak eril güç burada bir hayvan formunda; aslan ya da leopar formundadır. Yüzü kırılmış olduğu için net bir şey söyleyemesek de, hem leoparın hem de aslanın Göbeklitepe ve Karahantepe‘de vurgulu olduğunu biliyoruz. Özellikle leoparın, Üst Paleolitik Dönem’de birçok coğrafyada bir doğum sembolü olarak kabul gördüğünü düşündüğümüzde, bu totemde de eril gücün leopar formunda verilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Aynı şekilde, kadını işaret eden yüz de kırıktır ve detay yoktur. Ve fakat yine bir doğum sembolü olarak kabul edilmiş olan yılanı, kadının ve doğmuş çocuğun hemen sağ ve sol tarafında görüyoruz. Dolayısı ile totemlerin mantığını da düşündüğümüzde, burada aslında bir doğum duası, doğmuş ya da doğacak olana koruma talebi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Aslında Mu‘da da olduğunu bildiğimiz bu kutsal kabul edilen üçlü, Mu’daki isimleriyle; Hun, Lahun ve Mehen‘dir. Ve tümü Yaradan’ın türümüdür. Onun izni ile varolmuşlardır. Adeta bir imza gibi işaretledikleri Lahun sembolünü de rahatlıkla Göbeklitepe toteminde, eril gücün sol kolunda görebiliyoruz. Sağ kolunda da eş merkezli gibi duran çizgiler olsa da, tam olarak ne oldukları belli değildir.
Bununla birlikte, Churchward imzalı tablet çiziminde benim dikkâtimi, gözlerin çizimi çekti. Farklı baskılarda bu çizim biraz farklı olsa da, imzalı olan bu görseldeki orijinal çizimde gözlerin, kaş ve burun ile birleşmesinden KünAy sembolü ortaya çıkmıştır. Kadim Türk Kamlık inancında ve kozmolojisinde KünAy, Güneş ve Ay’ın buluşması-kavuşması olarak geçer. Meksika tabletindeki bu anlatımı, Göbeklitepe sütununda da aynen görmekteyiz. Ve hemen üzerinde, önce diğer “H”ler gibi olduğunu sanılan ve fakat daha sonrasında, aslında 2 kişiyi; hatta ele ele tutuşan 2 kişiyi sembolize ettiği düşünülen sembolü görüyoruz. Bu bir tesadüf mü? Üstelik D yapısındaki KünAy’lı merkezi sütunun hemen karşısındaki, 2. merkezi sütunun üzerinde de bir boğa sembolü bulunmakta. Boğa yine tıpkı leopar gibi, tıpkı yılan gibi doğum sembollerinden biri. Ve bu 3 hayvanı biz sıklıkla Taş Tepeler’de görmekteyiz.
Dolayısı ile, hem Mu’da hem de Göbeklitepe’de çok vurgulu bir şekilde işlenmiş olan bu sahnelerde, bir duanın, bir talebin olduğu, bunun resmedilerek “yazıldığı”, âdeta böylelikle tezâhür ettirilmeye çalışıldığı bana göre nettir. Buna göre kendi çağlarında, o çağın insanı, doğumları arttırmak, kadını-anneyi ve doğmuş-doğacak olan çocuğu korumak için bir dua aracı olarak bu tabletleri, totemleri şekillendirmiştir diyebiliriz.
Gülşah Demirkaya
https://www.instagram.com/gulsahdemirkaya_/