Dünya gezegeninde sıkışmış gibi hissedenlerin ortak dürtüsüdür “başka bir yerlerde başka bir şeyler olduğu” bilinci… Görmeseler de, duymasalar da, dokunup da, irtibata geçemeseler de…Hissederler ya hani…
Bilirler. Ama bildiklerini kimselere diyemezler.
Saklı kalmışlardan birini okuyacaksınız aşağıdaki satırlarda… Ortak ve suskun, paranormal hissedişlerimizle titreşen bir İstanbul anısı…
2000’li yılların başlarıydı …
Güneş batmayan ülke İngiltere’den vatanıma henüz dönmüştüm. Bakırköy tren istasyonunda trenin gelmesini beklerken, altın sarısı saçları, cam gibi mavi gözleriyle bir çocuk yapışıverdi paçama!
-Abi bi mendil alır mısın?
-Adın ne senin çocuk?
-Aykut
-Alırım Aykut. Ama çalışırken okulunu aksatmamak şartıyla…
-Tabi abi ilkokul 3e gidiyorum zaten.
-Aferin çocuk! Okulu sakın aksatma…
Diyerek mendilleri satın alıp, tam o arada gelen trene insanların arkasından bini verdim…Aykut peronda kalmış, başka birini bulmuş satış yapmaya çalışıyordu. Trende yolculuk yapmayı çocukluk yıllarımdan beri hep nostaljik bulmuşumdur…icinde giderken zaman tünelinde yasiyormuscasına hayallere kapılırım…bir durak sonra kompartımanın kapısı açıldı ve bir satıcı bindi …
-Çayına ,çorbana, dolmana yok böyle bir aparat gel vatandaş gel !
-Kolay gelsin bu aparat neye yarar?
-Sağol kardesim bu aparatı limonun ustune saplarsın sonra icinde cevirip limonu sıkarsın..limonun icindeki tum suyu zahmetsizce alırsın.
-E çok faydali bir aparat desene
-Tabi kardeşim. Gel vatandaş! başka yerde bulamazsın.
Seyyar satıcı naralar atarak satış yapmaya devam ederken inecegim durağa gelmiştim bile. Kapının önüne geldim, kapının açılmasını bekledim ama; açılmadı…
Biraz daha beklerken tren hareket etmeye başlamıştı, panikle kapının alışa geldiğim otomatik kapı olmadığını fark ettim ve açma kollarını çekip ayırdım ama tren hız almıştı bir kere rüzgar içeri doluyordu ve gözüm hızla akan yola dalmıştı…
Arkadan bir teyze: “Evladım intihar mı edeceksin kapat su kapıyı” dedi.
Kolları bırakmamla kapı hızla kapandı. Bense panik halim dinmiş şekilde ayakta bir köşeye sindim. Sonraki durak son durak, Sirkeci’ydi. Cankurtaran durağında inmeyi becerememistim…
Tren usulca peronun yanındaki raylarda süzülürken iç sesimle konuşuyordum: “İstanbul mu değisti sen mi oğlum! hayırdır kendine gel…”
Önümdeki yaşlı amca tek elle kapıyı açtı ve indi tabi bende arkasından perona ayak bastım…
Sirkeci tren istasyonunun ön kapısına geldiğimde gözlerimi kapayıp derince bir nefes aldım …
Müthiş bir huzurla sahildeki iyot kokusunu içime çekiyordum…
Ansızın paçamda bir el hissettim panikle gözümü açtım.
Ve…
-Bi mendil alır mısın abi?
-Aykuttt!!?…