Bugün 30 Ağustos 2021 Pazartesi.
99 yıl önce bugün, Türk ulusu Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün önderliğinde vatanını, bayrağını ve istiklalini koruyabilmek için tarihin 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi olarak kaydettiği en görkemli zaferlerden birini kazanmış, işgalci güçlerin tüm hesaplarını bozarak bütün dünyaya özgür yaşama kararlılığını göstermiştir.
30 Ağustos 1922’de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün önderliğinde kazanılan Türk ulusunun tam bağımsızlık ve hür yaşama mücadelesi başka milletlerin istiklal mücadelesine de örnek olmuştur. Özellikle Asya ve Afrika’da, Atlantik’ten Cakarta’ya kadar uzanan bir dünyada heyecan dalgaları yaratmıştır. Büyük zafer, bu coğrafyada yaşayan milletleri bağımsızlık yolunda ayağa kaldırmış ve dekolonizasyon döneminin başlamasında etken olmuştur. Nitekim Millî Mücadele’yi takip eden bir kuşaklık dönem içinde, Asya ve Afrika haritası yeni baştan düzenlenmiştir. Tunus, Cezayir, Mısır, Hindistan, Pakistan ve Endonezya’da çıkan bağımsızlık liderleri, manevi fikir babaları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ü kendilerine örnek almışlardır.
Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak Hürriyet ve Bağımsızlığımızın ölmez abidesi olan bu kutlu günün 99. yıl dönümünü kutluyor, başta Ulu Önderimiz Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları olmak üzere, bizlere mukaddes bir vatan toprağı emanet eden tüm şehit ve kahramanlarımızı rahmet-şükran ile anıyoruz efendim.
30 Ağustos 1922 günü, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın komuta ettiği Türk Ordusu ateş gücü ve asker sayısı kendisinden üstün olan düşman ordusunu kesin bir yenilgiye uğratmış ve vatan topraklarını istilâdan kurtarmıştır. Mustafa Kemal Paşa bu zaferle Viyana’dan bu yana devam eden iki yüz küsur yıllık bir geri çekilmeyi durdurmuş, Mondros ve Sèvres Antlaşmalarının hükümleri geçersiz hale getirilmiştir. Böylece Batı’nın “Hasta adam” olarak tanımladığı bir imparatorluk enkazından, yeni ve çağdaş ufuklara yönelecek bir devletin yolu açılmıştır.
-“Zafere Giden Yol:
(—)”XX. yüzyıl başında dünyadaki iktisadi, siyasi ve askerî gelişmeler Osmanlı Devleti’ni mecburen Birinci Dünya Savaşı’na sürüklemiştir. 2 Ağustos 1914’de imzalanan Türk-Alman Gizli İttifak Antlaşması’nın ardından genel seferberlik ilan edilmiş, 31 Ekim 1914’de Karadeniz’in kuzeyindeki Rus limanlarının bombardımana tutulmasıyla büyük savaşa girilmiştir. Dört yıl boyunca, 2.850.000’den ziyade vatan evladı 10 farklı cephede muharebelere girmek zorunda bırakılmıştır.
”1914-1918 yılları arasında dört yıl süren I. Dünya Savaşı; Almanya, Avusturya Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti’nin içinde yer aldığı müttefik blokunun yenilgiyi kabul etmesiyle sonuçlanmıştır.
Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de İtilaf devletleriyle Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayıp savaştan çekilmiştir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasını müteakip İstanbul, Boğazlar ve Anadolu’da işgaller başlamıştır. Bu işgaller karşısında Anadolu’nun değişik bölgelerinde direniş hareketleri ortaya çıkmıştır.
Son derece ağır şartlar içeren Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin egemenlik hakları tamamen ortadan kaldırılmıştır. Devlet; siyasi, askerî, hukuki ve ekonomik olarak İtilaf devletlerinin vesayeti altına alınmak istenmiştir.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı dönemde Anadolu’nun işgaline karşı mücadele etmek üzere birçok millî cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyetler; Anadolu ve Trakya’da bağımsızlık için mücadeleyi örgütlemiş, Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti adı altında birleşmişlerdir.
Mustafa Kemal Paşa, 10 Kasım 1918 tarihinde Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı (Adana) görevinden ayrılarak İtilaf devletleri donanmalarına ait savaş gemilerinin İstanbul Boğazı’na girdikleri gün olan 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelmiştir. Anadolu yakasından işgal kuvvetlerinin donanması arasından Avrupa yakasına geçerken “… Geldikleri gibi giderler!” diyerek bu durum karşısındaki tepkisini dile getirmiştir.”
“Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Çıkışı (19 Mayıs 1919):
(—)”Mustafa Kemal Paşa, işgallere karşı mücadele etmek ve ülkeyi içinde bulunduğu ağır şartlardan kurtarmak düşüncesiyle 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan hareket etmiş ve 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmıştır.
Samsun’da kısa bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra Havza’ya geçen Mustafa Kemal Paşa, Türk milletinin birlik ve beraberliğini sağlamak için toplantılar yapmıştır. Bu toplantılar neticesinde işgallere karşı protesto mitingleri düzenlenmiştir. 12 Haziran’da Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, Sivas’ta millî bir kongre toplanması kararını bildiren ve Millî Mücadele’nin gerçek anlamda başlangıcı sayılabilecek “Amasya Tamimi”ni 22 Haziran 1919 tarihinde yayımlamıştır. Amasya Tamimi ile Mustafa Kemal Paşa, “… Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diyerek Türk milletini işgalcilere karşı mücadeleye çağırmıştır.”
“Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919):
(—)”3 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa, halkın coşkulu ve heyecan dolu gösterileri ile karşılanmıştır. Kongre bir Temsil Kurulu (Heyet-i Temsiliye) seçmiştir. Dokuz kişiden oluşan Temsil Kurulunun başkanlığına oy birliği ile Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir.
Erzurum Kongresi; maksadı, toplanış şekli ve niteliği bakımından bölgesel olmakla beraber millî bir kongredir. Yalnız doğu illerinin temsilcilerinin katılımı ile toplanmasına rağmen alınan kararlar, memleketin bütününü ilgilendirmektedir. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’da kaldığı süre içinde doğu illerinin ileri gelen kişileri ile görüşmelerde bulunarak Millî Mücadele fikrini yaymaya çalışmıştır.”
“Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919):
(—)”Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, 29 Ağustos 1919 tarihinde Erzurum’dan ayrılarak 2 Eylül’de Sivas’a gelmiştir. Kongre, 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas Lisesi salonunda toplanmıştır. Kongreye çeşitli vilayetlerden delegeler katılmış, başkanlığına ise Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir. Kongrenin ilk günlerinde önemli tartışmalar yaşanmış, özellikle kongre üyelerinden bir kısmının manda yönetimine taraftar görünerek bunu savunmaları, tartışmaların uzamasına neden olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın manda yönetimini savunan kişileri ikna etmesi ile kongre başarıyla sonuçlanmıştır. Sivas Kongresi, millî kurtuluş hareketini tek bir teşkilat altında birleştirmeyi başarmıştır. Alınan kararlar yine tüm ülkeyi ilgilendirmesi bakımından önemlidir.”
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılması:
(—)”Son Osmanlı Mebussan Meclisi’nin gizli oturumunda Misakımillî kararlarının kabul edilmesinin (28 Ocak 1920) ardından 16 Mart 1920’de İstanbul, İtilaf devletlerince resmen işgal edilerek Mebussan Meclisi dağıtılmıştır. Misakımillî, her şeyden önce millî ve bölünmez bir Türk vatanının sınırlarını çizmiştir. Türkler bu kararlarla İtilaf devletleri ile yapacakları barışın temel esaslarını bütün dünyaya duyurmuşlardır. Mebusan Meclisinin dağıtılması üzerine Anadolu’da Meclisin yeniden toplanması kararlaştırılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Ankara’da 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılışıyla artık Anadolu’da geçici bir iradenin değil, kalıcı bir iradenin var olduğu kanıtlanmıştır.
İtilaf devletleri, Anadolu’nun parçalanma projesi olan Sevr Anlaşması’nı 11 Mayıs 1920’de Osmanlı Hükûmetine vererek şartlarının bir an önce uygulamaya koyulması için Yunan ordusunun ileri harekâta geçmesini sağlamışlardır. İstanbul Hükûmeti temsilcileri tarafından 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Anlaşması, vatan topraklarını parçaladığı gibi Türklerin egemenlik haklarını da ortadan kaldırıyor; şeref ve haysiyetle bağdaşmayan hükümler içeriyordu.”
“Millî Mücadele’de Cepheler:
(—)”Millî Mücadele’de ilk amaç düşmanı yurttan kovmak olduğundan bütün faaliyetler askerî olaylar çerçevesinde gelişmiştir. Millî devletin kurulması ve çalışmaya başlaması, ilk planda askerî zaferi kazanmakla mümkün olabilecektir. Millî ordunun kuruluşunu tamamlamasıyla birlikte işgalcilere karşı yürütülen planlı askerî harekât sonucu Türk yurdu bağımsızlığına kavuşacaktır. Bu bağımsızlık mücadelesi “Doğu, Güney ve Batı Cephesi” olmak üzere üç cephede gerçekleşmiştir. Ayrıca içeride de asayişi sağlamak üzere bir ordu teşkil edilmiştir.
-“Doğu Cephesi: TBMM Hükûmeti, Misakımillî ile tespit edilmiş olan Türk vatanına saldırıya geçen Ermenilere karşı 9 Haziran 1920 tarihinde, Kâzım Karabekir Paşa emrindeki 15’inci Kolorduyu harekât için görevlendirmiştir. 28 Eylül 1920’de Ermenilere karşı taarruz başlatılmış; sırasıyla Kars, Arpaçay ve Gümrü ele geçirilmiştir. Ermeniler yenilince barış istemek zorunda kalmış ve 2/3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Ermeniler, Sevr’i tanımadıklarını ilan ettikleri gibi, iddialarından vazgeçtiklerini de bildiriyorlardı. Gümrü Antlaşması, TBMM Hükûmetinin yaptığı ilk antlaşmadır. Elde edilen bu zaferle Türk Kurtuluş Savaşı’nın Doğu Cephesi kapanmıştır.
-“Güney Cephesi: Kuvayı Millîye döneminde Güney Cephesi’nde düşmana karşı ilk hareket, Hatay-Dörtyol’da 1918 yılının Aralık ayı sonlarına doğru gerçekleştirilmiştir. Güney Anadolu’da millî cephelerin kurulmasının başlıca nedeni, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın İtilaf devletleri tarafından tek taraflı olarak bozulmasıdır. Başlangıçta Fransızlar Adana’yı; İngilizler Urfa, Maraş ve Antep’i işgal etmişlerdir. Daha sonra İngilizler bölgeden çekilmiş ve Fransızlar Urfa, Maraş ve Antep’i işgal ederek Ermeni azınlık grupları ile iş birliği yapmışlardır. Temsil Heyetinin talimatı ile teşkil edilen Adana, Antep, Maraş ve Urfa cepheleri işgalcilere karşı bölgesel bir mücadeleyi başlatmış ve düzenli ordunun da bir süre sonra desteğini alarak önemli başarılar kazanmıştır.
-“Batı Cephesi ve Muharebeler: Yunanların Batı Anadolu’yu istila amacıyla giriştikleri saldırılara önceleri yerli halk tarafından oluşturulan Kuvayı Millîye birlikleri ile karşı çıkılmış, daha sonra düzenli ordu birlikleri bu görevi devralmıştır. Türk kuvvetlerinin asıl harekâtının cereyan ettiği ve kesin sonuçlu muharebelerin yapıldığı bu cephede Yunanlara karşı yürütülen mücadele, 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922 tarihine kadar 3 yıl 3 ay 24 gün sürmüştür.
-“Birinci İnönü Muharebesi (6 – 11 Ocak 1921): 1920 yılı sonlarına doğru ortaya çıkan isyandan yararlanmak isteyen Yunanlar, 6 Ocak 1921’de İnönü istikametinde genel taarruza geçmişlerdir. Yunan birlikleri ile Türk kuvvetleri arasında 10 Ocak 1921’de savaş başlamış ve 11 Ocak 1921’de Yunanlar yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Birinci İnönü Muharebesi’nde Türk ordusunun gösterdiği başarı, İtilaf devletleri tarafından Londra Konferansı’nın yapılmasına zemin hazırlamıştır.
-“İkinci İnönü Muharebesi (23 Mart – 1 Nisan 1921): Londra Konferansı’nda İtilaf devletlerinin istekleri gerçekleşmeyince Yunanlar, Türklere karşı tekrar saldırıda bulunmuştur. Bursa’da takviye edilen Yunan birlikleri, 23 Mart’ta Eskişehir’e yönelik ikinci bir saldırıyı başlatmıştır. İkinci İnönü Muharebesi, İnönü mevziisi ile Afyonkarahisar bölgesinde cereyan etmiştir. Türk kuvvetlerinden silah ve sayıca üstün olan Yunan birlikleri, Türk ordusunun başında bulunan İsmet (İNÖNÜ) Paşa’nın dirayetli tutumu ile kısa sürede bozguna uğratılmıştır. 31 Mart gecesi Yunan birlikleri geri püskürtülmüş, Türk süvarileri Yenişehir Ovası’na girmiştir. 1 Nisan 1921’de TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya cevaben gönderdiği telgrafında, “…Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz. İstila altındaki bedbaht (talihsiz) topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor.” demiştir.
-“Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos – 13 Eylül 1921): Türk ordusunun Sakarya Nehri’nin gerisine çekilmesi, 25 Temmuz’dan sonraki günlerde TBMM içinde ve dışında muharebenin kaybedilmesiyle ilgili pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. TBMM, bu sırada çare olarak Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığa getirilmesini teklif etmiştir. 5 Ağustos 1921’de TBMM tarafından geniş yetkilerle Başkomutanlık görevine getirilen Mustafa Kemal Paşa, milletimizi esir etmeye çalışan düşmanları mutlaka mağlup edeceğimiz hakkındaki inancının sarsılmadığını ve bunu Meclise, millete ve bütün dünyaya ilan ettiğini söylemiştir. Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık yetkisine dayanarak 7-8 Ağustos 1921’de “Tekâlif-i Milliye” emirlerini yani “Millî Yükümlülükler” i yayımlamış; böylece ordunun personel, silah, malzeme ve araç gereç bakımından ihtiyaçları büyük ölçüde karşılanmıştır. “Tekâlif-i Milliye” emirlerinin uygulanması, asker-sivil iş birliğinin dünya tarihinde ender görülen bir örneğidir.
1921 yılı Ağustos ayına gelindiğinde Türk ordusunun konuş ve kuruluş durumu şu şekildedir: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (ÇAKMAK) Paşa’dır. Başkomutanlık Karargâhı Ankara’dadır. Yunan taarruzuna karşı Batı Cephesi Komutanlığı, kuvvetlerini Sakarya Nehri doğusunda yedi kolordu hâlinde konuşlandırmıştır. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’dır. Karargâhı ise Ankara-Polatlı arasında yer alan Alagöz köyündedir.
Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilen Türk ordusunun yeni harekât planı, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile kolordu komutanları tarafından 15 Ağustos 1921 tarihinde hazırlanıp Başkomutana sunulmuştur. Türk ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle 100 km’ye ulaşan cephe genişliği ve 25 km’ye yakın bir derinlik içerisinde arazinin önemli noktalarına yerleşerek ve Sakarya’yı bir engel hâlinde önüne alarak savunmayı oynak olarak idare etme kararını almıştır.
Yunanların harekât planı ise Türk ordusunu sol kanattan kuşatarak imha etmek üzerinedir. Bu planı gerçekleştirmek amacıyla Yunanlar, 23 Ağustos 1921 sabahı bütün gücü ile Türk mevzilerine saldırmış ve daha o gün bazı önemli tepeleri ve Mangal Dağı’nı ele geçirmiş, bütün çabalara rağmen bu dağdan geri atılamamıştır. 24-25 Ağustos’ta Türbe Tepe bölgesinde yapılan şiddetli ve çok kan kaybedilen muharebelerin ardından Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Ağustos 1921’deki “… Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” şeklindeki tarihî emri karşısında Türk askerinin verdiği mücadele olağanüstüdür.
Türk ordusunun 06 Eylül’de başlattığı ve 8 Eylül’de tekrarladığı taarruz harekâtı sırasında Yunanların Sakarya’nın batısına tehlikesizce atlayabilmek için çaba sarf ettiği görülmüş ve 10 Eylül 1921’de Dua Tepe gibi Sakarya geçitlerine ve Beylik Köprü gibi önemli bir köprüye hâkim olan kilit arazi ele geçirilmiştir. 12 Eylül’de ise şiddetli Türk taarruzuyla Kartal Tepe ve Kara Tepe’nin ele geçirilmesi sonucu Yunanlara büyük zayiat verdirilmiş; morali büsbütün bozulan düşman birlikleri, artık düzenli bir geri çekilme imkânını da kaybederek perişan bir hâlde bir an önce nehrin batısına geçmekten başka bir şey düşünememiştir. 13 Eylül 1921’de Sakarya’nın doğusunda artık Yunan kuvveti kalmamış, Afyonkarahisar-Eskişehir hattına kadar olan vatan toprakları Yunanlardan temizlenmiştir.
Mustafa Kemal Paşa; 19 Eylül 1921’de Türk milleti adına kendisine “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanının verildiği TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmada, Sakarya Meydan Muharebesi’nin cereyan tarzı ve niteliğini bütün ayrıntılarıyla anlattıktan sonra Türk ordusunun komutan, subay ve erleri ile Türk milletine şükranlarını iletmiştir.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu; atasına ve milletine yaraşır şekilde savaşmış, millet de atasından ve ordusundan geri kalmamıştır.
Sakarya Zaferi’nin kazanılması, yeni Türk devletinin uluslararası alanda itibarının artmasını sağlamıştır. 13 Ekim 1921 yılında Sovyetler Birliği başta olmak üzere Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan ile Kars Antlaşması imzalanarak doğudaki bugünkü sınırlarımız çizilmiştir. 20 Ekim 1921 tarihinde de Fransa ile Ankara Antlaşması imzalanmıştır.
-“Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi (26 – 30 Ağustos 1922): Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra kamuoyunda ve TBMM’de taarruz için sabırsızlıklar baş göstermiştir. Bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisinin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara, “… Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür.” diyerek bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlamıştır.
1922 yılının Haziran ayı ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçme kararını almıştır. Asıl amaç, yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin sonuç alacak şekilde vurmaktır. Büyük Taarruz ve bu taarruzu taçlandıran Başkomutan Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın son safhasını ve zirvesini teşkil etmiştir.
Batı Anadolu’yu Türk ordusuna karşı savunmayı planlayan Yunan ordusu, Gemlik Körfezi’nden Bilecik, Eskişehir ve Afyonkarahisar doğusu ile Menderes Nehri’ni takiben Ege Denizi’ne dayanan savunma hattını bir yıla yakın bir süre ile tahkim etmiştir. Özellikle Eskişehir ve Afyonkarahisar bölgeleri gerek tahkimat gerekse birlik miktarı bakımından daha kuvvetli tutulmuş, hatta Afyonkarahisar’ın güney batısındaki bölge birbiri gerisinde beş savunma hattı şeklinde tertiplenmiştir.
Hazırlanan Türk taarruz planına göre 1’inci Ordu birlikleri, Afyonkarahisar’ın güneybatısından kuzeye doğru taarruza geçtiğinde Afyonkarahisar’ın doğusu ve kuzeyinde bulunan 2’nci Ordu birlikleri de taarruzla kesin sonuç almak istediğimiz 1’inci Ordu bölgesine düşmanın kuvvet kaydırmasına engel olacak ve Döğer bölgesinde bulunan düşman ihtiyatlarını kendi üzerine çekmeye çalışacaktır. Süvari Kolordusu da Ahır Dağlarından aşarak düşmanın yan ve gerilerine taarruz ederek düşmanın İzmir’le telgraf ve demir yolu irtibatını kesecektir. Baskın prensibi ile Yunan ordusunun imhasının gerçekleştirilmesi düşünülmüştür.
İki ordunun insan ve tüfek yönünden aşağı yukarı birbirine denk olmasına karşın makineli tüfek, top, uçak ve özellikle motorlu araçlar yönünden üstünlük Yunan ordusundadır. Yalnız kılıç miktarı olarak Türk ordusu büyük bir üstünlüğe sahiptir. Mustafa Kemal Paşa, 19 Ağustos 1922’de Ankara’dan Akşehir’e giderek 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini vermiştir.
26 Ağustos sabahı Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe’deki yerini almıştır. Büyük Taarruz burada başlamış, topçuların sabah saat 04.30’da taciz ateşi ile başlayan harekâtı saat 05.00’te önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etmiştir. Piyadelerimiz, sabah 06.00’da Tınaztepe’ye hücum mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra Tınaztepe’yi ele geçirmiştir. Bundan sonra saat 09.00’da Belen Tepe, daha sonra Kalecik Sivrisi düşmandan temizlenmiştir. Büyük Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1’inci Ordu birlikleri, Büyük Kalecik Tepe’den Çiğil Tepe’ye kadar on beş kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirmiştir. 5’inci Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunmuş, 2’nci Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürmüştür.
27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken Türk ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçmiş, bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insanüstü çabalarla gerçekleştirilmiştir. Afyonkarahisar; kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuş, Başkomutanlık Karargâhı ile Batı Cephesi Komutanlığı Karargâhı Afyonkarahisar’a taşınmıştır.
28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri başarılı geçen taarruz harekâtı, düşmanın 5’inci Tümeninin çevrilmesi ile sonuçlanmıştır. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli bulmuşlardır. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar almışlar ve karar süratli ve düzenli bir şekilde uygulanmıştır. 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz harekâtı, Türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Büyük Taarruz ’un son safhası askeri tarihimize -Başkomutan Meydan Muharebesi- olarak geçmiştir.
Başkomutan Meydan Muharebesi sonunda düşman ordusunun büyük kısmı, dört taraftan sarılarak Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ateş hatları arasında, bizzat Zafer Tepe’den idare ettiği savaşta tamamen yok edilmiş veya esir edilmiştir.
Anadolu’daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha veya esir edilmiş, kalan bölümü ise üç grup hâlinde çekilmiştir. Bu durum karşısında Çal Köy ’de yıkık bir evin avlusu içinde Gazi Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile buluşarak Yunan ordusunun kalıntılarını takip etmesi için Türk ordusunun büyük kısmının İzmir istikametinde ilerlemesini kararlaştırmışlar ve müteakiben de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa o tarihi “… Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini vermiştir.”
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa bu zaferi şöyle tanımlamıştır: “Bu eser Türk milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğumdan ilelebet mesut ve bahtiyarım.”
Kaynakça:
1-“Milli Mücadele Albümü” T.C. Milli Savunma Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü Arşiv ve Askeri Tarih Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara-2020.
2-“Gazi Mustafa Kemal Atatürk Milli Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderi (Hayatı ve Eseri)”, Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu – Atatürk Araştırma Merkezi Ankara-2002.